Her Köye Lazım!

Her Köye Lazım!

Duayen gazeteci Muhittin Akbel'in kaleminden.

Malum; Büyükşehir Yasası çıktı, köylerimiz yok oldu.
3.5 yıl önceydi.
Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, yasa ile bir gecede "mahalle" oluveren 16 köyün, köy tüzel kişiliklerinin iade edilmesi için imza kampanyası başlattı.
252 seçmenin bulunduğu Turgut Köyü'nde (Mahalle demiyorum; çünkü bence de köy, köy olarak kalmalı) 244 kişinin verdiği imzayla yola çıkıldı.
Ege'de, Akdeniz'de, Marmara'da çok büyük destek buldu bu kampanya...
İç Anadolu'ya, Doğu ve Güneydoğu'ya açıldıkça destek azaldı.
Bir noktada destek bitti.
***
Bunu neden hatırlatma ihtiyacı duydum?
Çünkü köylerin köy olarak kalması düşüncesini gönülden destekliyordum, hala destekçisiyim.
Fakat mevcut şartlarda boşa kürek çekildiğinin farkındayım elbette.
Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina, böyle bir ortamda çok güzel bir proje ortaya attı:
Köy Müzesi...
***
Köyler mahalle olduğundan beri çok şey unutuldu.
Köy Müzesi ile köy kültürünü ve bu kültürün bıraktığı mirasların unutulmasının önüne geçmeyi amaçlıyor Levent Başkan...
Müze, yeni nesillere köylerin tarihi ve teknolojik gelişimlerini de gözler önüne serecek.
Piriştina, müzede sergilenecek kültürel zenginliklerin Buca köyleri ile sınırlı kalmaması için İzmir'in tüm köylerini desteğe çağırıyor.
Müze, köylerin tarihine, gelişimine, bugünlere nasıl gelindiğine ışık tutacak.
Gelecek nesiller, hayal güçleriyle o günleri yaşayabilecek en azından.
Piriştina diyor ki:
"Teyzelerim, amcalarım.
Çocuklarımızın tanımadığı eşyalarınızı, objelerinizi bize getirin.
Hatıralarımızı ölümsüzleştirelim.
Sizin adınızı da ölümsüzleştirelim.
Köylerimiz unutulmasın."
***
Evet; köylerimiz unutulmasın.
Köyde doğup büyümüş biri olarak hayatımda, hatıralarımda iz bırakmış, bugün müzede yerini alması gereken o kadar çok şey var ki...
Başkan Levent Piriştina'nın yapmak istediğini, Tavas'ın Nikfer Kasabası'nda, gurbetçi İsmail Ünat, nam-ı diğer Japon İsmail yaptı.
Kendileri, büyük dayım olur.
Allah uzun ömür versin, Fransa'da yaşadığı halde doğduğu yeri unutmadı, unutturmadı.
Babadan kalma iki katlı evi, müzeye çevirdi.
Bir köyde geçmişe ait ne varsa, hepsi var.
Mesela...
Toprağa batan kısmı demir, üst kısmı ağaçtan karasaban gördünüz mü siz hiç hayatınızda?
Nikfer Kültür Evi'nde var.
Kağnıyı sorsak, Fatma Girik'in unutulmaz "Kağnı" filmini hatırlarız da gözümüzle görmüşlüğümüz pek yoktur.
Ağaçtan hamur yoğrulan ekmek teknesi...
Çamaşır teknesi, kirli çamaşırları dövmekte kullanılan tokuçu...
Üzüm ve nar suyu sıkmak için yine tahtadan burunlu tekneyi bilir misiniz?
Bakır ibrikler, tepsiler, bugün süs eşyası olarak evlerimizde...
Oysa köylerin, köylülerin simgesiydi onlar.
25 santim yüksekliğinde, masa vazifesi gören, üzerinde yemek yenilen yerden bitme masaları bugün dizilerde "Ağa" filmlerinde görebiliyoruz.
Camlı fenerleri, camsız idare lambalarını bugün 50'li yaşlarda olanlar bile zor hatırlar.
Kadınların düğünlerde, özel gecelerde giydikleri üç etek, çoktan tarih oldu.
***
Teşekkür Levent Başkan... Teşekkürler dayıcığım.
Böyle müzeler aslında her köye lazım.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.