Dr. Evren Gökçe

Dr. Evren Gökçe

Nazilli’de Bir Kuva-i Milliye Müzesi ve Bir Sümer Fabrikası Müzesi Kurulmalıdır

Her kentin kendine özgü karakteristik nitelikleri bulunur.  Bu nitelikler tarihi, ekonomik ve toplumsal etkenlerin birleşmesi neticesinde şekillenir. Günümüzde Türkiye çapında tanınan, büyüklüğü ve gelişmişliği ile bir il özelliği taşıyan Nazilli’nin de kendine has ve karakteristik bir takım özellikleri mevcuttur. Nazilli denince akla ne gelmelidir? diye sorulduğunda, incir, zeytin, pamuk ve kestane gibi ürünleriyle, uzun yaşayan insanlarıyla, güzel, havadar ve ferah iklimiyle tanınan, sıkça tercih edilen bir öğrenci ve memur kenti olduğu cevabı verilir. Fakat bu konuya kültürel açıdan baktığımızda şehrin bunlardan daha önemli sayılabilecek bir niteliğinin olduğu görülmektedir.  Kent, tarihimizdeki en çetin dönemlerden birisi olan Kurtuluş Savaşı esnasında önemli gelişmelere sahne olmuştur. 
I.Dünya Savaşı’nın bitiminde Ege bölgesinde başlayan Yunan işgali kısa sürede Nazilli’yi de kapsamıştır. İşgallerle birlikte Ege’de ve ülkenin işgale uğrayan diğer kısımlarında ilk reflekslerin oluşması gecikmemiştir. İşte bu noktada, daha Ankara’da Milli Meclis açılmadan ve düzenli ordu kurulmadan direnişe geçen yerlerden birisi olan Nazilli, bu yönüyle bir “Kuva-i Milliye Şehri” olarak anılmayı hak etmektedir. 1919 yılında Ağustos ve Eylül aylarında yapılan I. ve II. Nazilli Kongreleri’nde alınan kararlar arasında kentte bir Heyet-i Merkeziye’nin kurulması ve Güneybatı Anadolu’nun Nazilli’ye bağlanması vardı. Yani Nazilli, Kurtuluş Savaşı’nın başından itibaren Ege Bölgesi’nin direniş merkezlerinden birisi olma niteliği kazanmıştı.

 Bu sebeple, Nazilli Belediyesi’nin şehrin tanıtımını yaparken kullandığı uzun yaşam şehri nitelemesinin yanına  Kuva-i Milliye Şehri  tanımlaması da eklenmelidir. Bununla birlikte esas yapılması gereken şudur ki, hem Nazilli’nin geçmişine ışık tutmak, hem de şehrin bu önemli yönünü sergilemek açısından Çine’de kurulan Kuva-i Milliye Müzesi gibi, bir Nazilli Kuva-i Milliye Müzesi teşkil edilmelidir. Bu müze Kurtuluş Savaşı esnasında Nazilli’de ortaya konulan mücadele ile ilgili olmalıdır. Müzede Nazilli Kongrelerine ayrılan bir bölüm bulunmalı, katılımcıların balmumu heykelleri sergilenmelidir.  Bunun yanı sıra diğer mücadele önderlerine yer verilmelidir. Fotoğraflar, döneme ait eşyalar, belgeler ve diğer unsurlarla güzel bir müze kurulabilir. Bu müzenin Nazilli’nin tanıtımında özel bir yere sahip olacağı kesindir.

Kongre bölümüyle birlikte direnişin sembolü olan efelere ayrı bir bölüm ayrılarak Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe ve diğer efelerle, efelik kültürünün tanıtımına ayrılmış bir bölüm daha olmalıdır. Müzenin yeri halkın, özellikle okulların ulaşabileceği merkezi bir nokta olmalıdır. Bu hususta bazı girişimler yapılmıştır. İstasyon Meydanı’nda bulunan Etnoğrafya Müzesinde Milli Mücadele’ye ait bazı objeler ve resimler bulunmaktadır. Ancak bunların yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. 

Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı rolün yanında, Nazilli’yi Nazilli yapan diğer tarihi özellik ise Sümer Fabrikası gibi cumhuriyet açısından önemli bir yatırıma ev sahipliği yapmasıdır. Önceleri küçük bir kasaba iken büyüyüp gelişen Nazilli için bu fabrikanın katkısı ortadadır. Günümüzün Nazilli’si bir bakıma Sümer Fabrikası’nın ürünüdür. Kent buraya çalışmak için gelenler sayesinde gelişmiştir. Araştırmalardan ve çalışanların ifadelerinden öğrenildiği kadarıyla, Sümer Fabrikası, sosyal tesisleri, lojmanları, hastanesi ve diğer özellikleriyle oldukça canlı bir merkez olma hüviyetine sahipti. Şimdi boş ve sessiz bir şekilde gözlerden uzak bir yerde kalan fabrikada zamanında baloların düzenlenmesi mazide kalmış tatlı bir hayale benziyor. Yavaş yavaş fabrika tüm fonksiyonunu kaybetmiş ve sıradan bir üretim tesisine dönüşmüş. Ve bilindiği gibi bir süre sonra da tamamen kapatılmıştır.

Öğrendiğimiz kadarıyla fabrika kapatıldıktan sonra kendi kaderine terkedilerek uzun bir süre boş kalmış. Tarihi objelerin ve makinelerden bazısı zamanla çürümüş. Halbuki fabrikadaki perdelerden sehpalara kadar her nesne ve objenin tarihi değerinin olduğu hatırlanmalıydı. Bu tür geniş ve tarihi geçmişi olan tesislere en bilindik örneklerden birisi Antalya’da Dokuma semtine isim veren tarihi iplik ve pamuklu dokuma fabrikasıdır. İki üç yıl önce Antalya’ya bağlı Kepez Belediyesi tarafından fabrikanın kent parkı olarak açılmasına karar verildi. Ayrıca idari binasının dokuma müzesi olarak sergileneceği ifade ediliyor. Yani Antalya için tarihi önemi olan bir tesis böylece yok olmaktan kurtarıldı. Bizde ise Sümer gibi bir kültür varlığımız varken pek kıymeti bilinmedi. 

Sümer Fabrikası bir ara üniversiteye tahsis edildi. İktisat Fakültesi İsabeyli’ye gitmeden önce Sümer’de idi. Günümüzde bazı bölümler halen burada. Bununla birlikte önceki belediye başkanlarından Nazilli’ye önemli hizmetler yapan Esat Ergüler çevrede birtakım düzenlemeler gerçekleştirdi. Fabrikanın karşısında işçi lojmanlarının bulunduğu alanı güzel bir mesire yeri haline getirdi. Nazilli halkı hafta sonları burada nefes alıyor. Betonun bunaltısından kaçanlar yeşilin içinde kendine geliyor. Alan zamanla açılan kafeler, restoranlar, lunapark ve hayvanat bahçesi gibi tesislerle daha da güzelleşti. Ancak, keşke barındırdığı işçi lojmanları yıkılmasaydı. Veya bir iki tanesi örnek olarak yerinde bırakılsaydı.

Mesire alanının yanındaki Sümer Kampüsü de Antalya’da olduğu gibi kent parkı yapılabilir. Nitekim Aydın Belediyesi eski Aydın Tekstil Fabrikası alanını aynı amaçla kamulaştırdı. Nazilli’de neden olmasın? Üniversite tarafından kullanılanlar hariç, bazıları boş olan fabrika binaları restore edilip işletmecilere kiralanabilir. Böylece iki yönlü büyük bir kent parkımız olur. 

Sümer konusunda önemli olan esas husus şu: Burada günümüze gelmiş makineler, aletler, eşyalar ve diğer her türlü obje restore edilerek uygun hale getirilen bazı binaların içinde sergilenmeli ve yok olmaktan kurtarılmalı. Türkülere bile konu olan Nazilli Basmaları ve diğer dokuma ürünlerinden örnekler teşhir edilmeli.  Sümer Fabrikasına ait bir iki alet ve kumaş örneği yine şehir merkezindeki Etnoğrafya Müzesi’nin bir odasına konulmuş durumda. Her ne kadar bunlar etnografik malzemeler arasına girse de, Sümer Fabrikası’nın ürünlerinin ayrı bir yerde değerlendirilmesi daha sağlıklı olacaktır.

Bu yazıda önerdiklerimizin hayata geçirilmesinin zor ve oldukça güç olduğu malum. Nitekim Nazilli Belediyesi Kültür Müdürü Fatih Bey, Etnoğrafya Müzesi’ne konulmasını sağladığı iki makine için altı ay uğraştığını söyledi. Bürokratik engeller, yazışmalar ve diğer prosedür sebebiyle önerilenlerin yapılması bir hayli zahmet gerektiriyor. Bir de bunlara resmi yaklaşım ve başımıza iş çıkmasın anlayışı eklenince, neredeyse imkansız hale geliyor. 

Evranlı mezarlığı ile ilgili yazımızda vurgulamıştık: Nazilli sürekli değişiyor, gelişiyor ve büyüyor. Aynı zamanda kozmopolitleşiyor ve yerele ait ne varsa yavaş yavaş yok oluyor. Bu gidişle İleride Nazilli’ye has hiçbir kültür değeri kalmayabilir. Giden gitti, yiten yitti, biten bitti. Tek yapabileceğimiz eldekileri korumak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum