Kadınların Köleleştirilmesi

Ali İhsan Dilmen

KADINLARIN KÖLELEŞTİRİLMESİ

Yazar: John Stuart Mill

Alanı: Düşünce

Çeviren: Ahmet Özcan

Yayınevi: Bilge Kültür

“Özgürlük Üstüne” kitabını okuduğumda düşünceleriyle tanıştığım, daha sonra “Faydacılık” üzerine yazdığı kitapla devam eden yazarı/düşünce insanını tanıma sürecim “Kadınların Köleleştirilmesi” kitabıyla devam etti.

Mill, liberal/özgürlükçü zihin, çizgi ve düşünce eksenine sahip bir entelektüel..

Meselelere yaklaşımı, eşitlikçi ve insan doğasına uygunluk gösteriyor.

Bu özelliği ile de öğretici, okur zihnini besleyici ve zenginleştirici özellikte..

İnsan Mill'i okurken bir meselenin çok farklı yönlerini değerlendirmeyi öğrendiği gibi bu, düşüncenin gelişimi ve davranışa dönüşmesinin önemini de kavrayabiliyor.

Mill, ele aldığı bir konunun farklı yönlerini okurla tartışıyor, okuyucuyu düşüncelerinin etki alanına taşıyor, ileri sürdüğü düşünceleriyle olgunlaştırıyor ve adeta okurunu söylemek istediğiyle ortaklaştırıyor.
Kadınların Köleleştirilmesi kitabında, kadının tarih içinde geçirdiği evreleri, sosyal hayatta elde ettiği kazanımları, kadın ve erkek hakkında oluşan yargıların yaratılış yönünden biyolojik sınırlarının, kadın hakları bakımından neye tekabül ettiği, erkek egemen sosyal hayatın kadına biçtiği rolün, kadınlar için oluşturduğu zorlukların, kader haline dönüşmesine getirdiği itirazlar, insan vicdanında bulduğu karşılık onun ne kadar haklı ve tartıştığı meselelere vakıf olduğunu gösteriyor.

Yazar, kadınlar için, toplumda ve özellikle aile içinde kadına biçilen rolün egemenliğine paralel olarak belirlenmiş, değişmez kabul haline gelmiş anlayışın, egemen kültür, gelenek haline gelmesinin ürettiği zorluğu kabul etmekle birlikte, bu tutumun kadınları yetenekleri yönünden sınırlandırmaya, gelenek içinde belirlenen rol ile “köleleşmeye” mahkum edildiğini ileri sürdüğü düşüncelerini dile getirdiğinde, insanların dikkatlerini çekmiş, yaşadığı dönemin egemen anlayış sahipleri tarafından büyük tepkilere maruz kalmıştır.
Yazar ve düşünceleri hakkında verdiğim bu bilgilerden sonra kitaptan aile kurumu, evlilik sözleşmesi, kadına dair haklar karşısında bakış açısını ifade ettiği bir alıntıyla devam edeyim.

Kitaptan, “Kurumların, kitapların, eğitim ve toplumun tümü, yeni olan gelirken ve geldikten sonra da insanları eski için eğitmeye devam etti.

Ancak, insanların gerçek erdemi, eşitler olarak birlikte yaşamak, kendilerine gönüllü bir şekilde teslim edilenlerden başka hiçbir şey talep etmemek, emrin her türüne istisnai bir gereklilik ve tüm durumlarda geçici bir mecburiyet olarak bakmak ve mümkün olduğu an ve yerde, liderliğin dönüşümü olarak yapıldığı ve karşılıklı olduğu toplumu tercih etmektir.

Halihazırda kurulduğu şekliyle yaşamdaki hiçbir şey, bu erdemleri desteklememektedir.

Aile, içinde tahakkümün zaaflarının fazlasıyla serpildiği bir zorbalık okuludur.

Özgür ülkelerde yurttaşlık, kısmen eşit toplumun bir okuludur; ancak yurttaşlık, modern yaşamda yalnızca küçük bir yeri doldurur ve günlük alışkanlıkların ve en gizli duyguların yanına dahi yaklaşamaz.

Adil bir şekilde kurulduğunda aile, özgürlüğün, erdemlerinin gerçek okulu olacaktır.

Daima çocuklar için bir itaat okulu, ebeveynler için ise bir yönetim okulu olacaktır.

İhtiyaç duyulan, bir tarafta iktidar ve diğer tarafta itaat olmaksızın, eşitlikte bir duygudaşlık okulu sevgi içinde birlikte yaşama okuludur.
O zaman aile, onları diğer tüm ortaklıklara uygun hale getiren erdemlerin bir uygulama sahası olacaktır; çocuklar için ise geçici eğitimlerinin, itaat araçları üzerinden, o erdemlerin alışılmış ve böylece doğal hale getirmek üzere tasarlanmış olduğu duygu ve davranış okulu olacaktır…”shf.87

***Okundu

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.