ORTA ASYA
İmparatorluk Fetihlerinden Günümüze Yeni Bir Tarih
Yazar: Adeep KHALID(Edip Halid)
Yayınevi: Telemak
Çevirmen: İsmail Hakkı Yılmaz
Alanı: Tarih İnceleme
Orta Asya Tarihinin son üç yüzyılını anlatan kitap bu alanda yazılmış ve dilimize kazandırılmış.
Oldukça objektif olarak hazırlanmış olduğunu söylemek doğruyu söylemenin ötesinde bir hakkı teslim etmek olur.
Orta Asya coğrafi olarak geniş bir alan ve bu alanda yaşayan göçebe insanların yaşadıkları hayli hüzünlü.
Bir dönem Çin ve Rusya arasında ve egemenlik kavgaları ortasında sıkışmış Kazak, Kırgız, Özbek ve Taciklerin var olma kavgası..
Çarlık Rusya'sında yaşanan Bolşevik İhtilalinden sonra ortaya çıkan yeni duruma göre şekillenen Sovyetlerin ortaya koyduğu “milliyetler” politikasıyla zaman zaman rahatlamış, zaman zaman kendini sıkışmış hisseden halkların özellikle Cedidci aydınların modern dünyanın ortaya koyduğu yenilenme çabalarını ülkelerine taşıma arzularının geleneğe ve kültürel yaşam alışkanlıklarıyla ve temsilcilerine karşı verdikleri iç mücadelenin öyküsü..
Bolşevik İhtilalinin başlangıcından itibaren saldırıya uğrayan dini değerleri korumak için özellikle 2.Dünya savaşına kadar verilen mücadele ve ödenen bedeller..
Savaş sonrası Sovyetleşme politikalarının getirdiği kısmi rahatlamalarla geçen yıllar, her alanda ve özellikle tarımda hayatı kolaylaştıran gelişmeler, tarıma açılan arazilerin sulama projeleri ile buluşması, bu toprakların dünyanın en iyi ve ucuz pamuk üretim merkezi haline gelmesi..
Dağılan Sovyetlerden sonra yumuşak bir geçişle bağımsızlıklarını kazanmaları, Sovyetler sonrası Rusya ile ilişkilerini koruyacak ve birlikte hareket etme iradesi ortaya koymaları, her birinin emtia, doğalgaz, petrol, pamuk zengini ülke olarak varlıklarını sürdürmeleri..
Batı dünyasının Rusya karşıtı politika üretecekleri, bunun için İslam Dininin üretilecek karşıt politikaların belirleyici gücü olacağı beklentileri de boşa çıkarılmış durumda..
Müslüman halkların Rusya ile böyle bir çatışma için girmediklerini tespit etmedikleri herkesçe bilinen bir vakıa ve dahası böyle bir tutumun olması ihtimal dahilinde bile değil.
Doğu Türkistan'ın durumu ise farklıdır.
Sovyetler milliyetlerin varlığını kabul etmek ve milliyetten uzak ortak Sovyet kimliği oluşturma çabası içine girmiş, ancak Çin farklı kimlikleri “Çinlileştirme” politikasını benimsemiştir.
Çin politikasına göre, Doğu Türkistanlılar/Uygurlar aslını unutmuş kendine yabancılaşmış, din değiştirmiş Çinlilerden oluşuyordu.
Sovyetler öncesi ve sonrasında yaşananlardan nasibini alamayan ve halen büyük zulümlere maruz kalan Doğu Türkistan yani diğer adıyla Sincan..
Sincan kelimesinin bir anlamı da “Yeni sömürge” demekmiş.
Bunu bu kitabı okuyuncaya kadar bilmiyordum.
Zaman zaman Çin ve Rusya arasında da gerilimlere sebep olan bu toprakların insanları Uygurlar ne yazık ki Sovyet tarafında kalan soydaşları kadar şanslı olamamışlardır.
Doğu Türkistan bugün hala benzersiz zulümlere maruz kalmakta, yaşadıkları bölgeler adeta güvenlik politikaları bakımından deney sahası olarak kullanılmakta, dünyanın birçok modern ülkesi bu bölgede Çinlilerin insan takibi için bulduğu sistemlerden ülkelerinde “Güvenli şehirler” kurmak için yararlanmakta, Doğu Türkistanlı insanlar ve ailelerin gördüğü zulümleri görmezlikten gelmektedirler.
Doğu Türkistan şehirlerinin geçmişini çağrıştıran tarihi doku, arkeolojik, dini yapılar ve geçmişi hatırlatan bütün miraslar modernleşme ve depreme dayanıklı şehirler kurma gerekçesiyle yıkılmakta, yerlerine yenileri dikilmekte..
Ayrıca sosyal dokuyu, geleneksel aile yapısını bozacak, aile mahremiyetini çiğneyen her eve bir Çinli yerleştirme politikalarıyla insanlar denetim altında tutulmakta, yemek kültürlerine kadar her şeylerine müdahale edilmekte, aileler bir Çinli gibi davranmaya zorlanmakta, tüm bunlar kimlik asimilasyonu için yapılmaktadır.
İstenildiği gibi davranmayanların başlarına türlü türlü işler gelmekte ailelerden koparılarak nereye görüldükleri bilinmemektedir.
Bölgeden yurt dışına çıkanlar kontrol altında tutulmakta, dışarıda yaşayan akrabalarıyla irtibatları engellenmekte, pasaportları iptal edilmekte, bulundukları ülkelerden terörist diyerek geri çağrılmaktadırlar..
Çin bütün bu zulümleri İslami radikallik/ islamofobi üzerinden meşrulaştırmakta, Batılı ülkeleri bu şekilde manipüle etmektedir.
Sovyet tarafında yaşayan Orta Asya halkları, Kazak, Kırgız, Tacik, Türkmen kısmen ülkelerinde egemen yaşarlarken Doğu Türkistan/Sincan’da yaşayanlar zulüm altında hürriyet kavgalarını sürdürmektedir.
Edip Halid’in hazırladığı bu kitap Orta Asya hakkında kapsamlı bilgi sahibi olmak isteyen herkesin kütüphanesinde mutlaka bulunmalıdır.
Kitaptan, “Ulusal mitlerin kökenleri tarihin derinliklerine uzanadursun, bu beş ülke aynı zamanda 20.yy tarihini de değiştiriverdi.
Sovyet dönemiyle ilgili amnezi Gorbaçov'lu yılları silerken, buna karşılık tarihteki boşluklar doldurulmaya başladı.
Bağımsızlıktan sonra Sovyet döneminin değer yargıları büyük ölçüde tersine çevrildi.
1930’lu yıllardaki tasfiyelerde katledilenler milli kahraman haline geldiler.
Özbekistan’da Cedidciler Özbek halkı için devlet kurmaya çalışan ulusal kurtuluş kahramanları olarak vaftiz edildiler.
Kazakistan'da Alaş Orda liderleri tekrar Modern Kazak milletinin kurucu babaları oldular.
Öteki üç ülkede, Sovyet döneminin başlarında öne çıkan ancak daha sonra tasfiye edilen isimler modernleşmenin öncüleri ve milli kahramanlar olarak yeniden hatırlandı.
Sovyet döneminin kültür kahramanlarının çoğu panteonlardaki yerlerini korurken onlara yenileri eklendi.
Sovyet döneminin önemli bir bölümünde yasaklanan 1920’lerin edebiyatı modern baskılarda tekrar yerlerini aldı.
Yeni hükümetler milli dillerini devlet dili yapan ve Rusçanın resmi statüsünü düşüren yasalar çıkardılar.
Yazarlar daha glasnost döneminde dillerinde reforma gitmeye, Rusçadan geçen sözcükleri elemeye, yeni sözcükler üretmeye ve çok uzun zaman önce kullanımdan kalkan sözcükleri yeniden canlandırmaya başlamışlardı.
Bu çabalar artık resmiyet kazanmış ve dikkatler alfabe reformuna çevrilmişti.
1930’ların başlarından beri kullanılan Kiril alfabesi artık sorgulanıyordu.
Arap alfabesine dönmek gibi bir niyet yoktu.
Çoğu reformcu için en mantıklı seçenek 1930’lu yıllarda kullanılan latin alfabesidir.
1920’li yıllardaki latinceleştirme kampanyasının kökleri zamanın radikal kültür hareketine uzanıyor, aydınlar diplerde dolaşan okuryazarlık oranını yükseltmenin yollarını arıyordu.
Okuryazarlığın yaygın bir hale geldiği bir dönemde konuşulan daha farklı bir şeydi.
Ama değişimin meşruiyeti sembolik değerinden kaynaklanıyordu.
Türkmenler 1993 yılında Latin alfabesine geçti. Özbekistan yine 1993 yılında yıllar içinde aşamalı olarak geçme kararı aldı.
Kazakistan’daki tartışmalar içten içe devam etmekle birlikte diğer ülkelere göre bu konuda daha az istekliydi.
Ancak 2017’de birden Latin alfabesine geçme kararı aldı. Tacikistan'da Latinceleşme Türkçülükle özdeşleştirdiği için hiçbir tartışma yaşanmadı; bu ülkede hala Kiril alfabesi kullanılmaktadır.”
***Okundu