Tek Parti İdeolojisiyle Demokrasi

Ali İhsan Dilmen

TEK PARTİ İDEOLOJİSİYLE DEMOKRASİ

Yazar: Faruk Özgür

Yayınevi: Liberte

Alanı: Siyaset/Düşünce

Kitabın yayın tarihi 2004 yılına uzanıyor.

Kitabı okuduğumuzda kitapta yer alan yazıların okurla buluşmasının daha eski olduğunu görüyoruz.
Yazar kitapta yer alan makalelerin, Yeni Türkiye, Milliyet, Yeni Şafak, Zaman vb. benzeri gazete ve dergilerde gündemi değerlendirmek için yayınlandığını anlıyoruz.

Yazıların o yılların şartlarında oldukça değerli olduğu aşikar ve hatta makaleler geçerliliğini ve sıcaklığını hala korumaktan...

Yazıların yayınlandığı dergi ve gazetelerin bazılarının kepenk kapattığını veya yargı yoluyla durdurulduğunu görüyoruz.

Yayınlarına ara vermelerinin tek sebebi yok.

Bazıları ağırlaşan şartlara direnememiş, bazıları da kapatılmış.

Bunlardan bazıları da var ki, yayınlamaya devam etmesine rağmen Yeni Şafak ve Milliyet gazeteleri gibi bugün takip ettikleri yayın politikalarının tam zıddı bir yönde olduğunu fark ediyoruz.

Dün uyguladıkları özgürlükçü demokrat çizgi yerine daha muhafazakar/statükocu/otoriter bir çizgiye evrilmiş durumdalar.

Bu gazeteler artık Türkiye için, hukuk, adalet, özgürlük, çeşitlilik, çoğulculuk yerine destekledikleri veya desteklendikleri iktidar gücünün toplum üzerinde kurmak istediği tahakkümün gerekliliğini savunmayı asli vazife olarak görmekte, toplumda muhalif seslere tahammül göstermemeye, hatta her muhalif kesimi iktidardan evvel “düşman, hain, terörist” ilan etmekte sakınca görmemektedirler.

Bu gazetelerin o günkü yayın politikaları ve bugünkü yayınlarının arasında var olan büyük çelişki gerçekten ibretlik bir vaziyet arz etmektedir.

Kısacası dün, hakları kısıtlanan, varlıkları tehdit olarak görülen, bu sebeplerle devlet/iktidarlar tarafından mağduriyetler yaşayan, çağdaş dünya değerleri üzerinden düşünce özgürlüğü, adalet talep edenlerin yaşatıldıkları mağduriyetleri unutmuş olmaları ve hatta hala o mağduriyetleri bu yaptıklarına gerekçe göstererek otoriterleşmeleri, geçmişte yaşatıldıkları mağduriyetle yaşadıkları çelişkiyi görmemeleri her iki dönemin şahitleri olan demokratlara şaşırtıcı gelmektedir.

Ülkemizde bir taraf “Dinin istismarına” bir kısmı Atatürk istismarına” bir diğer kısmı da “Milliyetçiliği istismarına” karşıtlık üzerinden siyasi pozisyonunu meşruluk arayışındadır ve kendi meşruluğunun dışında değer siyaseti yapanları istismarla suçlamaktadırlar..

Aslında davranış pratikleri ve düşünme biçimleri bakımından birbirlerine benzerliklerinin oldukça çok olduğunu söylemek abartı olmaz.

Mesele istismar ise aslında yok birbirlerinden farkları…

Kabul etmek gerekir ki, bu zihniyet tarzının varlığı, bilakis demokrasi ve hukukun eşitliği ilkesinin önünde engel teşkil etmektedir.

Yazar o günlerde kaleme aldığı konuların halen devam ettiğini gördükçe ne düşünüyor bilemiyorum ama o günleri ve bugünleri yaşayan bir insan olarak hiç memnun olmadığını ifade etmek abartı olmaz.

Şurası muhakkaktır ki, siyasal hayatımızda etkin olan ve varlıklarını seçmen kitlesini konsolide etmek üzerine kurgulayan muhafazakar, laik ve milliyetçi akımların ortak düşmanı özgürlükçü demokratlardır.

Yazarın tabiriyle ironik bir şekilde ülkemizin insanları değilse bile, siyasal grupları, siyasi yapıları ve devlet kurumlarının demokrasiyi kavrama değilse bile özümseme sorununun varlığını yadsıma mümkün değildir.

Yazıları sebebiyle yazarın kadrajından siyasal aktörlerin sebep olduğu ülkemizin reel durumunun iç açıcı olmadığını görüyoruz.

Yazar kitabın bir bölümünde şöyle bir tespit yapmaktadır.

”Bu ülkede halktan başka herkes demokrasiyi yadırgamaktadır. Üniversiteler demokrasiyi benimsemekte zorlanmaktadırlar, bazı üniversite rektörleri kendilerini bir bilim kuruluşunun yöneticisi değil totaliter bir rejimi hükümet komiseri zannetmektedir; Anayasa Mahkemesi demokrasinin değil, usulden ve esastan demokratik olmayan bir anayasanın koruyucusudur; bürokrasi demokrasiyi hiç sevmez, kendi üzerinde seçilmişleri istemez; barolar demokrasiye düşmandır, ideolojik saplantılı hak hukuk kavramının önündedir; sendikalar demokrasiye düşmandır, işçi hakkından çok rejimi savubucusudurlar; sermaye demokrasiye düşmandır, sırtını rejime dayayarak palazlanmak istemektedir; dinsizi demokrasiye düşmandır, halkın %70’ini domuz eti yemediği için ahmak kabul eder; incisi demokrasiye düşmandır, batının İslam’a soktuğu bir nifak kabul eder; hakim medya demokrasiye düşmandır, darbe çığırtkanlığı yapmaktadır. Her şeyden önce devletin demokrasi karşıtı bir resmi ideolojisi vardır. Demokrasiyi uygulamak için ortaya çıkmış siyasi partiler demokrasiye sahip çıkmazlar, sivil anayasa çabasında bile değildirler.

Türkiye in demokrasi geçmişini ve deneyiminin yetersiz olduğunu gerekçe göstererek Türkiye’yi üçüncü sınıf bir demokrasiye layık görenler haklı değillerdir. Avrupa’nın birçok ülkesinin demokrasi geçmişine ve deneyimin bakarsak bunlarda da her şeyin kendiliğinden ve mükemmel olmadığını götürürüz…. “

shf:92-93

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.