Türk tarihini yalnızca geçmişte kalmış olaylar bütünü olarak değil, bugünü anlamanın ve yarını kurmanın anahtarı olarak görüyorum. Bu yazıyı, her yıl sorgusuzca benimsediğimiz bazı kültürel figürleri yeniden düşünmek ve kendi tarihî hafızamıza dönmek gerektiğine inandığım için kaleme aldım. “Noel Baba” üzerinden dayatılan kültürel alışkanlıklara karşı, Türk mitolojisinde çok daha eski ve bize ait olan Ayaz Ata figürünü hatırlatmak; meseleyi bir taklit tartışması değil, kültürel kimlik ve istiklal meselesi olarak ele almak istedim. Çünkü ‘Kendi masalını anlatamayan milletler, başkalarının hikâyesinde figüran olur’ Bilgi sahibi olacağınız ve aynı zamanda da keyif alacağınız bir yazı olmasını istedim. Keyifli okumalar dilerim.
Bir Millet, yalnızca Vatan sınırlarıyla değil; inancı, tarihi, hafızası ve kültürüyle yaşar. Kendi inancını, tarihini ve kültürünü kaybeden milletler başkalarının masallarını gerçek zannetmeye başlar. Günümüzde ne yazık ki aralık ayı geldiğinde sokaklarımızı, vitrinlerimizi, sosyal medyamızı ve çocuklarımızın hayal dünyasını dolduran “Noel Baba” figürü çıkmaktadır, İşte bu kültürel bir aşınmanın en bariz örneklerinden biridir.
Oysa ki Türk milletinin kışla ve yeni yıl eşiğiyle kurduğu bağ; Avrupa’nın icat ettiği figürlerden çok daha eski bir tarihe dayanmaktadır.
Bizim Kadim Türk Tarihinde var olan yerli ve milli bir “Ayaz Ata” figürümüz vardır.
Ayaz Ata, Türk mitolojisinde kışın, soğuğun ve tabiatın sert ama adil düzeninin temsilcisidir. O; karla gelen bereketi, ayazla gelen direnci, zorlukla gelen olgunluğu anlatır. Türk’ün bozkırda, dağda, tundrada verdiği var olma mücadelesinin sembolüdür. Uzun sakallıdır, bilgedir, yaşlıdır; çünkü Türk töresinde yaş, bilgelikle ölçülür.
Noel Baba ise ne bir töredir ne de bir milletin bin yıllık hafızasının ürünüdür. Bugün bildiğimiz hâliyle Noel Baba; 19. yüzyılda Batı’da şekillendirilmiş, bir içecek markasının reklam ve tüketim kültürüyle dünyaya pazarlanmış bir figürdür. Küresel kültür endüstrisinin, milletleri tek tipe indirgeme çabasının sembollerinden biridir.
Bu yazıdaki amacımız Batı ile tartışmak değil kendi kültürümüze sahip çıkmak ve unutturmamaktır.
Türk milleti, tarih sahnesine çıktığı günden beri doğayla kavga etmeden ama ona boyun eğmeden yaşamıştır. Ayaz Ata, bu duruşun mitolojik ifadesidir. Slav coğrafyasındaki “Ded Moroz” benzeri figürlerle olan yakınlığı da gösterir ki; Türk kültürü yalnızca etkilenmiş değil, bir çok milleti kültürel olarak da etkilemiştir. Avrasya’nın ve dünyanın dört bir yanındaki bir çok coğrafyanın kültürel omurgasında Türk izi vardır.
Kendimize ve özellikle çocuk yetiştiren ebeveynlerin kendisine sorması gereken sorular vardır;
Bugün çocuklarımıza kışı anlatırken neden Ayaz Ata’yı anlatmıyoruz?
Neden kendi masalımız dururken başkasının masalına özeniyoruz?
Bu bir “nostalji” meselesi değildir. Bu, kültürel istiklal meselesidir. Nasıl ki siyasi bağımsızlık vazgeçilmezse, kültürel bağımsızlık da vazgeçilmezdir. Kendi değerlerine sırtını dönen bir milletin geleceği başkalarının kaleminden yazılır.
Bizim Noel Baba’ya ihtiyacımız yok.
Bizim Ayaz Ata’mız var.
Bizim töremiz, tarihimiz, masalımız var.
Bizim binlerce yıllık şerefli, şanlı bir Türk Tarihimiz vardır.