YA SABIR!

M.Şevket ALTINAYAR

Vezirler huzura çıkmışlar:

‘Padişahım, hazinede para kalmadı. Yeni vergilere ihtiyacımız var..’

Padişah, kavuğunun altından kafasını kaşımış, ‘Eeee! Ne vergisi koyalım?’ demiş..

Vezirler, ‘Köprülere adam koyalım, geçenden bir akçe alsınlar!’ diye akıl vermişler padişaha! Padişah ne yapsın! Vezirler akıllı ya! ‘Tamam’ demiş padişah..

Aradan bir süre geçtikten sonra sormuş vezirlerine:

‘Nasıl, halk hayatından memnun mudur? Her hangi bir şikayet var mıdır?’

‘Hiç bir tepki yok Sultanım!’

‘İyi o zaman köprünün diğer tarafına da bir adam koyun, çıkandan da bir akçe alsın!’

Aradan bir süre geçmiş; Padişah tekrar sormuş vezirlerine:

‘Var mı halinden şikayet eden?’

‘Yok!’

Halkının tepkisizliğine kızan Padişah, gürlemiş: ‘Köprülerin ortasına da birer adam koyun, gelip geceni köprünün ortasında dövsün!’

Aradan birkaç gün geçmiş, halktan bir tepkinin olmamasına içerleyen Padişah, çağırmış vezirlerini ve ‘Halkı dinleyelim hele bir’ demiş..

Gitmişler köye..

Padişah sormuş: ‘Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikayetiniz?’

Ses yok..

Padişah tekrar: Ulan demiş, taş üstünde taş omuz üstünde baş komam! Var mı şikayeti olan hemen söylesin!’

Arkalardan cılız bir ses duyulmuş:

‘Şey padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya!’

‘Eeee!’ demiş Padişah bir umutla; ‘Ne olmuş o köprünün ortasındaki adama?’

‘Akşamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz, mümkünse bir adam daha koysanız!’

* * *

Yukarıdaki hikayede yaşayan köylü sizi yanıltmasın.. Her insanın bir tahammül sınırı vardır. İnsanları aptal yerine koyup, küçümseyen, elinde, avucunda tuttuğunu, aklı sıra kandırdığını düşünen, onların umutlarıyla oynayıp, ‘HAYAL TACİRLİĞİ’ yapan zevat, zaman-zaman karşısındakinin kendisinden daha zeki olduğunu anlamayacak kadar gözü döner hale gelebilir, insanları kandırmaktan, ağzına bal sürmekten zevk almaya devam edebilir.

Mesela hikayedeki PADİŞAH!

PADİŞAH unvanı olmasa..

Yetkisi olmasa..

İnsanlara, köylülerine zulüm edebilmek için bu kadar hırslanabilir mi?

Bu cesareti nereden alıyor PADİŞAH?

Tabii ki PADİŞAH unvanından!

* * *

Bir hikaye daha!

Kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki, kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş hızla büyümüş ve neredeyse, kavak ağacıyla aynı boya gelmiş..

Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:

‘Sen kaç yılda bu hale geldin ağaç?’

‘On altı yılda demiş’ kavak..

‘On altı yılda mı?’ diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak..

‘Ben neredeyse 3 ayda seninle aynı boya geldim bak’

‘Doğru!’ demiş ağaç, ‘Doğru!’

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak, önce üşümeye başlamış, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış..

Sormuş endişeyle kavağa:

‘Neler oluyor bana ağaç?’

‘Ölüyorsun’ demiş, kavak!

‘Niçin?’ diyerek devam ettirmiş sorusunu..

Ağaç cevap vermiş:

‘Benim on altı yılda geldiğim yere üç ayda gelmeye çalıştığın için!’