EMPERYAL SAVAŞ

Mehmet KIZILASLAN

 

 

 

Öncelikle gelişen olaylara bakıp, hiçbir kimse sevinmesin. Bu olay birilerinin kaybetmesini, diğerlerinin kazanmasını gerektirecek bir şey de değil..

Suriye dış politikasında, Hükümet’in ve Davutoğlu’nun yanlışı, Rusya, Çin ve İran üçlüsüne, Suriye’de ABD’nin yenik düşürülmesi, ABD’de Hükümet’in sorgulanmaya başlamasını getirdi. Hatta tasfiye edilmesinin düşünülmeye başlanmasını getirmiş olacağı kanısındayım.

Daha önceki yazılarımda defalarca dış politikadaki yanlışları dile getirdiğim halde, zurnanın son deliğinin çıkardığı ses kadar etkili olamadığımız için önemsenmedi.

Yalaka basın, Hükümet’in sonunu hazırladı.

Basın, hükümetleri, iktidarları, hatta belediye yönetimlerini alkışlama görevi üstlenmemelidir. Yapıcı eleştirileri ile yönetimde bulunanları uyarmalı, onların yakalandıkları iktidar hastalığından kurtarmaya çalışmaları gerekmektedir.

Aynı yalaka basın, göreceksiniz, bir başka iktidarında yalakalığına, en önce soyunacaktır.

Gelelim konumuza;

Bu hesaplaşma, Emperyalist patronun emri ile başlamıştır.

Pohpohlanmayı, yalancıktan alkışlanmayı, çok seven iktidarlar, yanlışın içine balıklama daldıkları için, kötü gelişmeleri, yolsuzlukları göremezler.

Önce teftiş kurullarını tasfiye eden hükümet, Sayıştay’ı da devre dışı bırakınca kendisini kontrol edecek ve uyaracak mekanizmalardan kurtulduğunu zannetmiştir.

Yolsuzluk ve haksızlık söylentileri içinde ıslanmaya başlayan bazı çevreler hükümete ve bakanlara yakın çevreler olduğu da iddia edilmektedir.

Türkiye İran arasındaki kontrolsüz altın ticareti ABD’yi kızdırmaktaydı. Türkiye bu konuda ABD tarafından kuşkuyla izleniyor hatta uyarılıyordu. Çünkü İran elindeki ABD tarafından karşılıksız basılan dolarları Türkiye’den aldığı altınlarla takas etmekteydi.

Kentsel dönüşümdeki yolsuzluklar ve hükümete yakın çevrelerin rant mücadelesi öylesine artmış durumdaydı ki, bakanlara yakın çevreler bu ranttan ölçüsüzce, sınırsızca yararlanmaya başlamışlar, kontrol edilemez hale gelmeye başlamışlardı.

Bir bakanın ‘bağırsakların temizlenme operasyonu’ olarak adlandırdığı son gelişmeleri cemaat sözcüleri tarafından ‘biz yapmadık devlet yapıyor’ sözleri ile dillendirildi.

Bir eski bakan ‘Siyasal iktidar sorgulanamıyorsa azgınlaşır, soysuzlaşır’ diyerek tepkisini dile getirdi.

Diğer taraftan kamudaki dürüst, namuslu insanların bu gidişata dur demeleri ve müdahale etmeleri bu olayların vatanperver insanlar tarafından organize edildiğini de düşündürebilir.  

3 bakanın oğlunun birden, bakanlardan habersiz, gözaltına alınması bu operasyonun küresel güçlerin operasyonu olduğunu düşündürmektedir.

Hükümetin medyayı susturması günümüzde iki şekilde olmuştur.

Birincisi, en büyüğüne vergi tokadı vurulunca küçüklerin çoğu, korkudan sustu, susturuldu.

İkincisi, ticari ilişkileri olan medya patronları devlet ihaleleri aldıkları sürece, ranttan yararlandılar ve sustular, susturuldular.

Bir milletvekilinin ‘Hiçbir istibdat döneminde bu kadar aşağılık metotlarla basın susturulmamıştır’ dediği günümüzde, ‘Ben yaparım kimse karışamaz’ azgınlığına ulaşan olaylarda, bir tek olayın, iktidarları bitirebileceğini göz önüne almak gerekir.

Yetkililerin ‘bir lağım patlaması’ olarak değerlendirdiği olayı, Maliye Bakanı                 ‘Benimle ilgili böyle bir olay olsa, ben istifa ederim’ diyerek olayın büyüklüğünü anlatmaya çalışmaktadır.

Demokrat Parti döneminde teneke ithalatındaki yolsuzluk iddiası olayı, kabinenin düşmesine ve yeni bir kabine kurulmasına sebep olmuştur.

Hazreti Ömer zamanında, Şam Valisi’nin, kendisine bir ev aldığı öğrenilir.

Hazreti Ömer, Şam Valisi’ni huzuruna çağırır.

‘Bizim sana tahsis ettiğimiz evden başka bir ev aldığını öğrendim. Bedelini nasıl ödediğinizi öğrenmek istiyorum’

Şam Valisi, ‘Efendim, eşraftan bazıları bana zaman-zaman hediyeler getirdiler, onları değerlendirdim, öyle aldım” der.

Hazreti Ömer, ‘Siz Şam Valisi olmasaydınız, bu hediyeler size yine gelecek miydi?’ diye sorar.

Şam Valisi, ‘Bilmiyorum efendim, herhalde gelmezdi’ diye cevap verir.

Bunun üzerine Hazreti Ömer, ‘O halde o evi satıp hazineye yatıracaksınız’ talimatını verir.

Diğer bir olayda yine Hazreti Ömer, Cuma Namazı’nda hutbede, günün sorunlarını konuşmak ister.

‘Ey ahali beni dinleyiniz’ der.

Bir bedevi ayağa kalkar ve ‘Seni dinleyemem ya Ömer.. Çünkü sen bir önceki ganimeti paylaştığımızda herkesin payına düşen kumaştan, fazla kumaş almışsın ki, cübben bizimkinden uzun olmuş. Adaletinize inanmadığım için sizi dinleyemem’ şeklinde konuşur.

Hazreti Ömer ise, ‘Oğlum Abdullah kalk anlat benim kumaşım neden iki misli fazla..’

Abdullah ayağa kalkar ve ‘Doğru söylüyor bedevi vatandaşımız. Babamın cübbesinin uzunluğu, benim payıma düşen kumaşı babama verdiğimden dolayı uzundur’ der.

Asrısaadette, Müslüman yöneticilerinin tavırları için çok güzel iki örnek olay anlattım. Günümüz yöneticileri bu şekilde mükemmellikte olmaları ve sorgulanmaları da gerekir.

Son olaylar, adalet terazisi bozulanlara, adaletin tecellisine benzemektedir.

Yaşadığımız olaylar, basit bir rüşvet olay değildir. Bir iktidar mücadelesi olayıdır.

Koalisyon ortaklığı bozulmuştur. İktidar ortakları ayrılmıştır.

Ülkemizdeki iktidarların kurulmasına sebep olanlar, yeni iktidar arayışına girmişlerdir.

Başta söylediğim ‘birileri üzülmesin, diğerleri sevinmesin’ misali..

İktidarları kurduranlar, yıkılmasına da karar verebilirler.

Saygılarımla..