HERŞEY DEĞİŞİYOR HAYVANLAR BİLE!

Mehmet KIZILASLAN

Bir gönderiyi izledim 'face'de...

Hayretlerde kaldım. Fare sanki annesiyle oynar gibi kediyle oynuyor.

Bir başka paylaşım da kumru, kediyle, sanki dalga geçiyor, şakalaşıyor.

Hepsi çok mutlu...

Bu her iki kısa filmde, kedinin tabiatı değişmiş. Kimyası farklılaşmış. Alışkanlıkları tabuları yıkılmış sanki! Yemesi gereken fareyi ve kumruyu yemiyorlar, onunla oynuyorlar.

Yadırgadım mı?

Evet yadırgadım.

Ama sonra bir de etrafıma baktım. Bizdeki değişiklikleri düşündüm. Asıl değişen bizlerdik, hepimizdik. Ve farkında değildik bu değişmelerin...

İnsanlar zaman içindeki alışkanlıklarını doğrularını ve işin garip tarafı ahlak ve karakterini nasıl değiştirebilirler ki? Bunu bile düşünmedik!

Ilık suya atılmış ve altından yavaş, yavaş ısıtılan kurbağalar gibiydik hepimiz. Rehavetle, uyuşukluk içinde yattık suların içine...

Bir süre sonra haşlandık, yandık farkına varamadık.

“Haksızlıklar karşısında susmak, dilsiz şeytan olmaktır” hadisi şerifini unuttuk.

Dürüst olmayanlara karşı tavır almanın insanlık gereği olduğunu unuttuk.

Peygamberlerin tek başlarına mücadelelerini ve başına gelenleri unuttuk.

Onların başlarına gelenlerin milyonda birinin bizim başımıza gelmesinden korktuk.

O adaletiyle ünlü Osmanlı'nın torunu olduğumuzu söylerken onların yüzde biri kadar adil olmayı istemedik.

Mertliği ile ünlü atalarımızın binde biri kadar, mert olmayı beceremedik.

Övündüklerimizin neredeyse tamamı patates gibi toprağın altında kaldı. Onlardan ders almayı beceremedik.

Ne oldu bize neden böyle olduk?

Eskiden babalarımız bizlere helal lokma yedirmek için, her türlü zorluğa göğüs gererlerken, namussuzun, hırsızın ve adaletsizin karşısında dik dururlarken;

Bizler neden bu kadar ikiyüzlü ve riyakâr olabildik.

Nedenini hiç düşündük mü?

Daha önceki yazılarımda İslam halifelerinin göreve başlamadan önceki mal varlıklarının tamamını, görevleri süresince bitirdiklerini, birçoğunun, sırtındaki elbiseden başka elbiselerinin kalmadığını yazmıştım.

Şimdiki Müslüman’ım diyen siyasetçilerin ise göreve başladıktan sonra mal varlıklarını yüzlerce kat artırdıklarını yazmıştım.

Hangisinin doğru olduğunu, hangilerinin gerçek Müslüman olduklarını düşünmenizi sağlamaya çalıştım.

Dostlarım, hepimiz kolaycı ve beleşçi olduk. Başımıza gelen her şey, hak etmediğimiz halde, edinmek istediğimiz mal özleminden dolayı başımıza geldi.

Suçlu biziz. İslam’ı yeniden yorumlayınız diyenlerin ve yorumlayıp hayatımıza sokanların oyuncağı olduk. Sizin önünüzü açarız İsrail'in güvenliğini artırın diyenlerin serserisi olduk.

Çünkü kolayı biz de sevdik. Hem çalışmadan yemeyi sevdik. Hem de hak etmediklerimizi almanın suç olmadığı örnekler gördük. Hoşumuza gitti beleşçilik.

Allah'ın istedikleri yerine, çevremizdeki yobazların kolaycılığına meyil ettik.

Kimyamız değişti;

Alışkanlıklarımız değişti.

Tabularımızı biz kendi ellerimizle yıktık, bunu başarı saydık.

Doğrularımızın yerine, çevremizde yapılan hırsızlıkların cezasız kalması bizimde hoşumuza gitti. Belki bir gün bizde çalabiliriz diye hoş gördük.

Bizler bazılarımız, hayvandan da aşağı mahlûklar olduk. İşin garibi bu aşağılık olanları Uyanık, açıkgöz ve başarılı saydık.

Biz kaybediyoruz. Kaybedeceğiz. Kaybettik dostlarım.

Adaletini yitiren bir ülkenin bekası olmaz.

Adaletini yitiren bir insanın cenneti olamaz.

Saygılarımla...