Omurganın esnekliğini tehdit eden, sinsi ilerleyen bir romatizmal rahatsızlık olan Ankilozan Spondilit , sıklıkla masum bir bel ağrısı sanılarak geçiştirilir. Oysa bu iltihaplı durum, omurga eklemlerinde ve bağlarında zamanla kemikleşmeye yol açarak, omurganın bir bambu çubuğu gibi katılaşmasına neden olabilir. Erken teşhis ve doğru yönetim, yaşam kalitemizi korumanın anahtarıdır.
Bu rahatsızlık, genellikle erkeklerde kadınlara göre daha sık ve daha agresif seyreder ve belirtiler çoğunlukla 17 ila 35 yaş aralığında başlar. Hastalığın temelinde genetik yatkınlık (HLA-B27 geni) yatsa da, teşhiste bizi yönlendiren en önemli işaretler bulunmaktadır. Bu ağrıyı diğer bel ağrılarından ayıran en kritik fark, şikayetlerin dinlenmeyle artmasıdır. Sabah uyandığınızda yarım saatten uzun süren yoğun bir bel ve sırt tutukluğu hissediliyorsa, bu çok önemli bir bulgudur. Ayrıca bu ağrı hareket ettikçe azalır ve gece uykunun ikinci yarısında şiddetlenir.
İlaç tedavisi iltihabi süreci yönetirken, omurganın hareketliliğini kaybetmesine karşı duran en etkili yöntem düzenli fizyoterapi ve egzersizdir. Hareketsizlik, omurganın sertleşme hızını ne yazık ki artırır. Bu nedenle fizyoterapistinizle birlikte oluşturacağınız kişiselleştirilmiş bir program hayati önem taşır.
Fizyoterapi programı, omurganın öne doğru eğilmesini önleyen postür egzersizleri ile dik pozisyonu sürdürmeyi hedefler. Omurların hareket açıklığını korumak ve sertleşmeyi yavaşlatmak için spesifik mobilizasyon ve germe teknikleri uygulanır. Göğüs kafesi etkilenebileceği için, akciğer kapasitesini destekleyen doğru solunum egzersizleri ve omurgaya destek sağlamak adına kor kaslarını güçlendiren kuvvetlendirme çalışmaları da programın vazgeçilmez parçalarıdır.
Ankilozan Spondilit ile yaşamak, kısıtlı bir hayata mahkum olmak demek değildir. Erken teşhis ve fizyoterapistinizle yapacağınız düzenli hareket programı, hareket özgürlüğünüzü ve yaşam kalitenizi korumanın en güvenilir yoludur. Mutlaka Fizyoterapistinize danışın.