Hayatı Iskalamak

                                                                                Merhaba. Bu köşede zaman zaman sizlerle buluşacağız.Yöremizi, bölgemizi, ülkemizi konuşacağız.

 

Buluşacağız derken, bunun gerçek bir buluşma olması için sizlere de bir görev düşüyor.

Lütfen siz de dile getirilmesini istediğiniz hususları, sorunları, eleştirilerinizi bana iletiniz.

Elbette sizler gibi benim de hayata bir bakışım ve bir duruşum var.

Ama her konuda olur olmaz ahkam kesmek değil derdim.

Bu köşenin  sizlerin de katkısıyla çok daha interaktif bir köşe olmasını istiyorum.

Beni yalnız bırakmazsınız değil mi?

                        ………………………

 

                       HAYATI  ISKALAMAK

Onu tanıdığımda   Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığı korkusu Türkiyeyi kasıp kavuruyordu.

O, bu konuda Türkiye’nin en yetkin iki uzman doktorundan biriydi. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji mütehassısı idi. 40 yaşındaydı.

Altı aile Göcekte hep birlikte muhteşem bir tatil yapmıştık. Fırsat buldukça da bu korkutucu hastalık hakkında başka hiçbir yerde bulamayacağımız bilgiler vermişti bize.

1.90 a yakın boyu ve 120 kiloya yakın kilosuyla deyim yerindeyse  tam “dağ” gibi bir adamdı.

O koca gövdesine inat, konuşmaları, zarafeti ve insanlığı ile “ipek” gibiydi.

Bir insanın önce gözleriyle güldüğünü onda görmüştüm.

Hayatı çalışmak ve mücadele etmekle geçmişti. Doktorluk, uzmanlık derken Türkiye’nin ilk tıp dergilerinden birini çıkarmış ve bu dergi için şehir şehir gezmek zorunda kalmıştı. 36 yaşında Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsünün en genç başkanı olarak atanmıştı.

Tatilde en çok dikkatimi çeken her sabahki ritüeli idi. Ancak işaretparmağını tutup yürüyecek kadar  minicik 2.5 yaşındaki küçük oğlunu yanına alıp o ne isterse alıyor, nereye gitmek isterse götürüyor, her dediğini yapmaktan çekinmiyordu.Kısaca biraz fazla şımartıyordu.

Bir süre sonra sormak zorunda kalmıştım bu çocuğun nazıyla biraz fazla oynamıyor musun diye.

“Bak” dedi “Sakın Hayatı Iskalama

“ Benim büyük oğlum dünyaya geldiğinde o kadar çok bir koşuşturma içindeydim ki onun büyüdüğünü bile anlayamamıştım. Ondan 17 yıl sonra dünyaya gelen bu oğlumda ise onunla yapamadığım ne varsa yapmaya çalışıyorum.Biliyorum bu yaptığımın çok doğru olmadığını, ama ne yapayım ki kendimi böyle mutlu hissediyorum.”

Gerçekten de hepimiz için öyle değil mi?

Hayat koşuşturması  ve telaşı içersinde ne sevdiklerimize, ne hobilerimize, ne de yapmak istediklerimize yeterli zaman ayıramıyorduk.

Yıllar su gibi akıp geçerken “Hayatı Iskalamak” hepimiz için ciddi bir risk.

Ben kendi adıma gerekli dersi almıştım.

Sevgili abime ne mi oldu?

24 Mart 2008 de birgün karın ağrısı şikayeti ile gittiği hastanede 6 saat boyunca teşhis edilemediği ve gerekli tedavi uygulanamadığı  için kalp krizinden vefat etti.

Henüz 43 yaşındaydı.

Geride hayalimde o hep gülen gözlerini bırakarak gitti.

Tek tesellim en azından son birkaç yılında eşine, ailesine, sevdiklerine, hayallerine daha fazla zaman ayırmış ve bunun iç huzuruyla yaşamıştı.

Hepinize hayatı ıskalamadığınız ve her şeyin gönlünüzce olduğu bir ömür dileğiyle…

 

Cihat Öztürk

MAİL: [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum