"Gazetecilik kaybettirir, ama…"
Bazı insanlar mesleğine ömrünü verir, yaşamından çalar mesleğine ekler, ailesinden çalar mesleğini ölümsüz yapar.
Bu insanlardan biri de, vücudunu hor görerek bir gazetecilik abidesi yapmayı hayal etmenin dışında bir şey düşünmeyen Aydın Anadolu Ajansı Temsilcisi ve Aydın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Suat Deniz.Üzerindeki sorumluluğun farkında olan işini kusursuz yapmak için uğraşan anı dolu bir Gazeteci Suat Deniz. Mesleğinin güzelliklerini gördüğü gibi bir o kadar da zorluklarını çekmiş. Stres, gerginlik, en iyi haberi yazabilmek için harcanan çaba, meslektaşlarıyla her daim rekabetin getirdiği psikolojik yük Suat Deniz’e ilk kalp krizini geçirmesine sebep olmuş ve arkasından 3 kere daha… Gazeteciliğin yaşattığı tek kayıp sağlığıyla ilgili olmamış, işinden ve işinin gerektirdiği yaşam koşullarından dolayı eşini de kaybetme noktasına gelmiş. Gazeteciliğin genel olarak ‘kaybettiren’ bir meslek düşüncesinde olsa da büyük kazanımların da farkında. En büyük hayali 90 dakikalık canlı maç anlatmakmış. Hayaline sıkı sıkı bağlanan Suat Deniz, hayalini gerçekleştireceği günü bekliyor. Meslek anılarını, yerel gazetelerin sorunlarını, gazeteciliğin kaybettirdiklerini ve kazandırdıklarını bulacaksınız bu röportajda. İşte 'Basından Hayatlar' çalışmamızda Suat Deniz ile yaptığımız ilk röportaj...
- Gazeteciliğe ne zaman başladınız?
O kadar karışık ki. 1989 yılında evlendim. Evlendiğim zamanlar iş yok, iş arıyoruz. Üç tane şansım çıktı. Sınavlarda Milli Eğitim’i kazandım. O arada da Anadolu Ajansı’na girme durumum var. Yüksel Yalova ile hanım tarafından akrabalığımız da var. Bacanağım Rıza Posacı da Anavatan Partisi’nde çok etkiliydi. Rahmetli Yalçın Ata da yakından ilgileniyordu. Gittiler, benim için konuştular. Dediler ki, ‘beklesin...’ O dönemde hastanede santralde çalışıyorum. Sabah işten çıkıyorum Yeni Asır Gazetesi Aydın Bürosuna gidiyorum. Biraz da orada çalıştıktan sonra eve gidip yatıyordum. Bir yandan da AY FM’de program yapıyorum. Her sabah sanat müziği programı yapıyorum. O dönemin Gençlik ve Spor İl Müdürü Halit Akbay, her sabah beni arar, şarkı isterdi. Adam beni bir sevdi, ‘gel seni burada işe alayım’ dedi. Gazetecilik yapıyorum, hastanede çalışıyorum. Bir de geçici görev için Tevfik Sarpkaya’nın Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü döneminde böyle bir teklif geldi. Gazeteciliği bırakıp oraya geçtim. Bize kadro vermediler. Ondan sonra ayrıldık ve Anadolu Ajansı’na girmek için çabalamaya başladık. Bu arada Ege Tv’de de çalışıyorum. O kadar karışık ki, AY TV, Ege TV, Yeni Asır, hastane santrali....
“ÜSTÜMÜZDE CEKET…”
İlk çıkış noktam AY TV. İlk açıldığında kursları vardı. Bir arkadaşımla girdik. Televizyonun yöneticisi olan, halen gazetecilik yapan bir ağabeyimiz, ‘Senden bir şey olmaz’ dedi. Zaman geçti biz bir şekilde AYTV’ye girdik. Haber sunmaya başladım. Spotlar çok yakıyor, sıcak oluyor. Her gün sponsor firmadan ceket alırdık. Üstümüzde ceket, altımızda şortlarla haber sunuyorduk. Kamera aşağıya doğru inse kazara şort ve terliklerle görecek seyirci bizi. Sonra Aslı Hanım spora bakmamı istedi. O dönem, Aydınspor’un iyi olduğu zamanlardı. Gece geç saatlere kadar telefon bağlantıları ile dolu kesintisiz programlar yapıyordum. O zamanın yöneticileri Mukam Perinçek, Ertan Perinçek, Naif Oto, Yüksel Yalova, Hulusi Akşit, onlar bir restoranda oturur, telefon tek tek dolaşır, yarım saat maçla ya da takımla ilgili görüşlerini paylaşırlardı. O arada beni Antalya E TV keşfetti. Buradan onlara Aydınspor’un maçlarını anlatmaya başladım. Ümit Aktan’ın ekibinde, bir arkadaşımın ağabeyi vardı. Arkadaşım ağabeyine bahsetmiş, onun sayesinde Kanal 6’da maç anlatmaya başladım. O dönem Aydınspor’un maçları için İstanbul’a gittiğim zamanlar Ümit Aktan’ın yanına uğruyor, ondan bir şeyler öğreniyordum. Hayatımda göremediğim şeyleri Ümit Aktan sayesinde gördüm ben. Beni 1992 yıllarında AYTV’de çalışırken keşfetti. Ondan sonra başladım maç anlatmaya. Show Tv’de Serhan Başbaşçı var. O Galatasaray’ı anlatırdı, ben Fenerbahçe’yi... Derken iş büyüdü, beni tek başıma çağırmaya başladılar. Ümit Aktan, beni İstanbul’a çağırdı ve 750 lira maaş teklif etti. İstanbul’da da ev kiraları 350-400 liraydı. Kaldıramazdım.
14 DERBİ MAÇ ANLATTI
Anlattığım 14 derbi maç var. İzmir’de çok maç anlattım. İzmir’e hangi büyük takım gelirse maçı anlatmak için buradan ben giderdim. Göztepe-Trabzon, Göztepe-Beşiktaş, Göztepe-Galatasaray, Karşıyaka-Trabzon maçlarını anlattım. İstanbul’da Fenerbahçe-Beşiktaş, Fenerbahçe-Galatasar maçlarını anlattım. Uche’nin ayağının kırıldığı maçı anlattım. İdealim, TRT’ye girmek ve radyoda maç anlatmaktı. Bakanlığı döneminde Yüksel Yalova’dan bunu çok istemiştim. Atatürk’ün Aydın’a geliş yıldönümü kutlamasında karşılaştık, o zaman Ege Tv’de çalışıyorum. ‘Sayın Bakanım, bizim iş ne olacak?’ dedim. ‘15 gün daha sabret’ dedi. Bir gün Çine’de çalışıyoruz, Topçam Barajı’nın üzerinde telefon geldi. Yüksel Yalova, özgeçmişimi 10 dakika içinde fakslamamı istedi. İki gün sonra da benim atamam geldi. Staj süresi olmadan direk göreve başladım. O zaman her şeyi bıraktık. Yerim Valilikteydi. İlk haber takibim de Bakan Yalova oldu. Kuşadası ve Karpuzlu’da açılışlar yaptıktan sonra bizim büroyu açacaktı. Onlardan önce büroya gelip haberlerimi yazdım, açılış için bakan ve beraberindeki heyet geldi. Dakika bir, gol bir ben, ‘Çine’nin Karpuzlu ilçesi’ yazmışım. ‘Atın bunu işten’ demişti, esprili bir şekilde. Valilik’te çalıştığım dönemlerde bir sürü anım var. Bütün bültenler önüme hazır geliyordu. İHA temsilcisi İbrahim çok kızıyordu. Haberleri nereden aldığımızı sorguluyordu. O zaman eşim de Valilik Basın Bürosu’nda çalışıyordu. Baktım sıkıntı olacak, eşim Özel Kaleme geçti. 15 Aralık 1999’da Anadolu Ajansı’na başladım. 16 senedir çalışıyorum. Hatası ile sevabı ile çalıştık. Aydın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı da oldum. Bunu hiç istemedim aslında, ama bir hareketlilik olmasını istiyordum.
- Suat Deniz kimdir?
Kocaeli’de doğdum ben, babam Derice Limanı’nda çalışıyordu. Bizim aile, Koçarlı’nın Boğaziçi Köyü’nden. Asıl topraklarımız orası. İstanbul’da amcam var, nakliyat işi yapıyordu, dedemler yaşlanınca babamı buraya o gönderdi. Diğer amcam da Aliağa’da gemi mühendisiydi. Biz de İzmit’teydik. 1977 yılında 7 yaşındayken Aydın’a geldik biz. Siyah önlük ile geldim. O zaman Aydın’da mavi önlük vardı. Devrim İlkokulu’na yazdırdılar beni. Herkes mavi, ben siyahtım. O zaman İzmit’te önlük neden siyahtı veya Aydın’da neden maviydi, hala bilmiyorum. Sonra Gazipaşa Ortaokulu, Aydın Lisesi’ne gittim. Dışarıdan da devam ettim...
FUTBOL, RADYOCULUK, SANTRAL MEMURLUĞU…
- İlk yaptığınız iş neydi?
Futbol oynamak. Evimiz Cumhuriyet Mahallesi’ndeydi. 1 ve 2 Nolu Sahalar topraktı. Maçları evin balkonundan görüyordum. O zaman maçlar sabah 9’da başlıyordu. 9, 11, 13, 15’te oynanırdı. Maçlarda tabela takabilmek için erkenden giderdim, sahaya. Çok hoşuma giderdi, gollerde tabelayı değiştirmek. Beni çok severlerdi. Sonra futbol oynamaya başladım. İlk Güneşspor’un altyapısında oynadım. Futbol oynamayı çok seviyordum. Okul benim için çok önemli değildi. İyi bir futbolcu olmak istiyordum. 14 yıl Aydınspor’un altyapısında oynadım. İlyas Taşçı’nın çalıştırdığı bir dönem de, A takıma girdim ve çok kısa bir dönem A Takımda idmanlara çıktım. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Takımı ile hazırlık maçı vardı ve o zaman bir gol atmıştım. İlk Aydınspor forması ile attığım gol oydu. Forvettim, ama koşmazdım. Tanju’ya benzetirlerdi beni.
O zamanlar Sevgi Yolu’ndaki Aydınspor Tesisi’nin altı meyhane, üstü tesisti. Uzun bir süre Aydınspor’da ekmek yedim. Oradan futbolcularla tanışıp kaynaştık. Ondan sonra Aydınspor’da teknik direktörlerle konuşmaya falan başladık. Askere gitmeden önce bulvarda Cenk Kuruyemiş’te çırak olarak çalışıyordum. Radyoculuk da var bende. 1984 yılında ilk olarak Gökkuşağı Radyosu’nda başladım. O zaman gençlik yıllarımda spiker bayan arkadaşım vardı. Onun yanında takılırken, ben de radyoda spikerliğe başladım. Radyo programı yapıyordum. Reha Kapsal’la tanışmıştık, idmandan çıkar yanıma gelirdi, beraber radyo programı yapardık. Ayrıca, Türk futbolunun önemli isimleri Erdi Demir, Ömer Kaner, Fenerbahçeli Şenol Çorlu, Necdet Zorluer’le çok iyi diyaloglar kurdum.
Futbol oynadım, radyoculuk yaptım, kuruyemişçide çırak olarak çalıştım. Hastanede santral memuru olarak çalıştım. Gençlik Spor İl Müdürlüğü Spor Servisinde çalıştım. Kısa süre Yeni Asır’da çalıştım.
İLK HABERİNDE FOTOĞRAF MAKİNESİNİ KIRDI
- Gazeteciliğe başlamanız nasıl oldu?
Gazeteciliğe ilk başlarken, kısa bir dönem Yeni Asır’da Atila Karpınar’ın yanındaydım. İlk haberim, kaza haberiydi. Onun makinesiyle gitmiştim, fotoğraf makinesini elimden düşürerek kırdım. ‘Canın sağolsun’ demişti. O günü hiç unutamam. Ondan sonra Dünya Gazetesi’nde hem muhabir, hem de reklamcı olarak çalıştım. Uzun süre, üç radyosu olan Erol Özhavutçu’nun yanında çalıştım.
“BENİ MEDYAYA ÇEVREM SÜRÜKLEDİ”
- Neden medya, neden gazetecilik?
Beni medyaya çevrem sürükledi. Benim çıkış noktam, uzun süre çalışıp, en çok ekmeğini yediğim yer AY TV. AY TV’de kendimi sevdirdim, saydırdım. O esnada büyüklerimiz bizi başka bir yerlere atlattı. Bu anlamda Mukan Perinçek, Ertan Perinçek, Naif Oto ve Yalçın Ata’nın hakkını ödeyemem.
Spor camiası ve spor gazeteciliği, asayiş, siyaset muhabirliğinden çok farklı. Yoksa ben Ümit Aktan’ı nasıl tanıyacaktım? Ümit Aktan çok enteresandır. O zamanlar Dünya Kupası maçları vardı. O Antalya Ayvalık’taydı. Ayvalık’tan maçları yorumluyordu, ama herkes onu Dünya Kupası maçlarında sanıyordu. Her maç anlattığında beni yere göre sığdıramaz, kısa süre benden bahsederdi. İstanbul’da maç anlattıktan sonra Aydın’a geldiğimde otobüsten indiğimde Aydın’da, bulvarda beni tanıyanlar ‘Abi ne yaptın, senin hakkında şunları dedi’ derlerdi. O yüzden Ümit Aktan’ın katkısını hiç unutamıyorum. Buraya gelmemdeki en büyük şey çevreydi. İyi bir diyalog, iyi bir çevre yakaladım. Hiç kimseyle kavgam olmadı benim.
- Merhum Yalçın Ata ile çalıştınız mı?
Yalçın Ata, spordan çok fazla anlamazdı. Spor haberlerini ben yapardım. Kulübün içinden sürekli bana bilgi geliyordu. Benimle birlikte çok flaş haberlere imza attı. O zaman haftalık spor haberlerinden dolayı bana bir miktar para da verirdi.
4 KEZ KALP KRİZİ GEÇİRDİ
- Meslekteki güzel yanları konuştuk, yaşadığınız olumsuzluklar var mı?
Olmaz mı, dört defa kalp krizi geçirdim. Bir tanesini 2008’de Başbakan, Valiliğe gelmişti. Daha sonra dinlenmeye çekildi. Çok stres yapıyordum ben. Bana ‘Valilik’ten çıktığında haberi geç görevi’ verildi. Ondan sonra bir bunaltı ve sıcak. Vali’nin arabasının park edildiği yere oturdum kalkamadım. İki saat sonra ben fenalaşarak eve gittim. Beşiktaş maçı vardı, kalbimin olduğu yer kemiriyordu, izleyemedim. O yaşa kadar hiç doktora da gitmemiştim. Doktora gidelim dedim ve beni yoğun bakıma zor yetiştirdiler. Bu strestendi.
Şuan başkanlığını yaptığım Aydın Gazeteciler Cemiyeti’nin bizim zamanımıza kadar yapılan ödül törenleri dar yerlerde oluyordu. Ben, onu kırayım, geliştireyim dedim. Aydın Belediyesi’nden destek alarak Grandoor Düğün Salonu’nda Uğur Dündar’ın da katıldığı bir ödül töreni düzenledik. Babasıyla bile konuşmayan bir kişi, o akşam her şeyin güzel olduğunu söylerken, ertesi gün köşesinde ‘Cemiyet bu parayı nereden buluyor? Bu parayı kim nasıl verdi. Belediye böyle bir işi nasıl yapar’ gibi şeyler yazmış. O sırada da yerel bir gazeteci arkadaşımızla röportaj yapıyorduk, onları okurken fenalaştım. Röportajı yarıda kesip kendi imkanlarımla taksiye binerek hastaneye gittim. İkinci kalp krizini böyle geçirdim. Üç ve dördüncü kalp krizinde yine kendimi kötü hissettim kendi ayaklarımla gittim. Üniversitedeki doktorum ‘artık beşinciye gelirsem seni doğramak zorunda kalırım’ dedi. Bunların en büyük sebebi meslekte yaşadığım stres. Yaptığımız iş çok sorumluluk isteyen bir meslek. Hele hele benim çalıştığım Anadolu Ajansı’nda hataya yer yok. Hesabını kurum hemen soruyor. Ben de hata yapmamaya çalışıyorum.
UNUTAMADIĞI MESLEK ANILARI
- Unutamadığınız meslek anılarınız varmı?
Tabi ki meslekte çok unutamadığım anılarım var. Unutamadıklarımdan biri de Atilla Koç’un bakan olması. Kurumdan aradılar, Atilla Koç’a ulaşmam istendi. Başladık sağı solu aramaya Atilla Koç’un Ankara’da olduğunu öğrendik. Merkez de ısrar ediyor Köşk’te diye. Atilla Koç’a bir şekilde ulaştık soru soruyorum ‘böyle bir şey bekliyor muydunuz?’ diye, ‘Ben böyle bir şey beklemiyordum, benim için sürpriz oldu’ diye bir ifade kullandı. Haberde Atilla Koç’u memleketi Köşk Ilıdağ’da olarak yazdık. Atilla Koç, yarım saat sonra Ankara’da Başbakanlığa çıktı. Nasıl düzelteceğiz. Düzeltemezsiniz ki. Allah’tan sürpriz oldu lafını söyledi de, yalancı çıkmadık. Bir de Kuşadası’nda yaşanan patlamayı hiç unutamam. Patlamada Yaşar Aykaç isimli polis memuru çok ağır yaralıydı. Haberi yapan arkadaş olay yerine yüz metre uzaklıktaydı. Geçtiği haberde Yaşar Aykaç’ın da öldüğü yazıyordu. Biz de ‘polis memuru öldü’ diye geçtik. Bütün ajanslar polis memurunun durumunu yaralı olarak geçti. Yaşayan insanı ölü olarak vermek çok kötü bir durum. İlk kez istemesem de, birinin ölmesini istedim. Allah rahmet eylesin çok acı bir olaydı. Gecesine polis memuru öldü. Vali Bey de polis memurunun yaralı olduğunu söylüyordu. Bizim muhabir olayı bizzat yaşamış ‘o öldü’ diyor. Bunu da hiç unutamamışımdır.
“GAZETECİLİĞİN VERDİĞİ GÜÇLE AYDINSPOR’U PLAY-OFF’A TAŞIDIK”
Bir de Aydınspor ile çok güzel bir anım var. Aydınspor Play-Off oynuyor, ben Anadolu Ajansı’ndayım. Biz Eskişehirspor’u yenersek, Play-Off’a çıkacağız. Ama bizim yenmemiz yetmiyor. Bucaspor’un da Karşıyakaspor’a çelme takması lazım. Ben Tansel Önder’in de kısa dönem basın danışmanlığını yaptım. Ne yapacağımızı düşünürken aklıma bir fikir geldi. Maçın oynanmasına üç gün falan var. Biz yazdık, ‘Aydınspor Başkanı Tansel Önder, burnumuza pis kokular geliyor. Pazar günü oynanacak Bucaspor Karşıyaka maçına Bucaspor’un genç oyuncularıyla çıkacağı duyumunu aldık. Federasyonu göreve çağırıyoruz’ dedik. Benim haberden iki saat sonra Bucaspor Başkanı Yusuf Muhafız’dan açıklama geliyor; ‘Bu açıklamayı esefle kınıyorum. Bucaspor olarak kadromuzla çıkıp aslanlar gibi oynarız. Bizi kimin Play-Off’a çıkacağı ilgilendirmez’ diye. Takımlar kampa girmeden biz bir daha, ‘bu maçta şaibeler çoğalmıştır. Federasyondan en iyi ve en iyi gözlemciyi istiyoruz’ diye bir haber yaptık. Ortalık karıştı. 15 bin Karşıyaka seyircisi var, biz de burda Eskişehir’leyiz. Ben rahmetli Ümit Yalvaç’la çiçekliğinin orda maçı izliyorum. Bir yandan da Buca maçını takip ediyorum. 15 bin seyircinin önünde Karşıyaka ne kadar bastırsa da gol atamıyor. Dakika 90 maç bitti, berabere kaldılar. Biz de 2-0 Eskişehirspor’u yendik. Tansel Önder ile göz göze geldik. İkimizde çok duygulandık. Aydınspor’un Play-Off’a çıkmasını hiç unutamıyorum. Gazeteciliğinin verdiği güçle Aydınspor’u Play-Off’a çıkardık.
SPİKERLİK ANILARI
Spikerlik anılarımda Eskişehirspor maçını hiç unutamam. 30 bin seyircisi vardı. Onlar 400 otobüs, biz 30 otobüs. Yan yana otobüslerde gidiyoruz maça. Ben maçı anlatmaya gidiyorum Belediye Başkanı Hüseyin Aksu. Tam da Eskişehirlilerin içine oturmuşum statta. Aydınspor bir gol attı ben bir bağırdım. Eskişehirspor taraftarı ‘sen misin bağıran’ diye üzerime çullandı. Onu hiç unutamıyorum. Bir de İzmir’de Göztepe - Trabzon maçında Atatürk Stadı’nda Trabzon 3-0 galipken maçı masanın altına girerek anlattım. Göztepe taraftarı yönetime tepki göstermiş, sandalye yağmuruna tutmuştu. Hiç unutamadığım anılardan bir tanesiydi. O gün maç bittikten sonra beni yarım saat daha yayında tuttular, çıkan olayları soyunma odalarını anlattım.
- Meslekte dayak yediniz mi?
Hayatım boyunca ne bir kimseye ne el kaldırdım, ne de bir kimseden dayak yedim. Babamdan tokat yedim. Yine Aydınspor yüzünden. Aydınspor maçına kaçtım gittim, akşam eve geldim. Babamdan bir tek o zaman tokat yedim. Meslekte hiçbir zaman şiddete başvurmadım.
- Yaptığınız haberlerden dolayı hiç davanız oldu mu?
Meslek hayatımda yaptığım hiçbir haberden dolayı dava edilmedim.
- Aydın'da sohbet etmekten bıkmadığınız kişiler var mı?
Evet, Adnan Menderes Bulvarı'nda herkesin tanıyabileceği Biletçi Hüseyin, Sevgi Yolu'ndaki Boyacı Arif ve Ramazanpaşa'daki Hamal İsmet ile saatlerce sohbet etmekten zevk alırım.
- Geçmiş yıllarda ki gazetecilikle, şimdiki gazetecilik arasında neler değişti?
Eskiden rahmetli Yalçın Ata ağabeyimin bir karanlık odası vardı. Ben burada ne yapıyor diye merak ederdim. O odada çekilen fotoğrafların banyosu yapıldığını öğrendim. Her hangi bir kaza olayı olduğunda, banyo yapılan fotoğrafları koşa koşa otogara gidip Aydın Turizm’le İzmir’e gönderirdik. Oradaki arkadaşları alıp gönderdiğimiz malzemeyi yayına veriyorlardı. Şimdi geldiğimiz noktada oturduğumuz yerden haber yapıyoruz. Mesleğe başladığım dönemlerde ne gazetecilikte, ne de televizyonculukta bugünkü olanakların hiçbiri yoktu. Ama çalıştığım AYTV’de olanaklarım vardı. Bana araç tahsis edilmişti ve o araçla deve güreşi haberi dönüşü kaza yapmıştım. Bu hiç unutamadığım anılardan birisidir. Deve güreşinin olduğu gün, ertesi gün gideceğim Turgutluspor maçına hazırlanıyordum. Evliya Çelebi Cami’nin orada yaptığım o kazada araçta hasar oluştu. O kaza sonucu bende ufak tefek yaralanma meydana geldi. Ertesi gün maça ağlaya ağlaya gittim. Çünkü hem maça gidiyorum, hem de kaza için ne hesap vereceğimi bilemiyordum. Kameraman arkadaşım Kenan ile birlikte Turgutlu’ya maça gittik ve maçı anlattım. Dönüşte Hüseyin Aksu beni kazada hatalı olmama rağmen affetti.
“EŞİMİ KAYBETMEK ÜZEREYİM”
Gazetecilik sizi ne kazandırdı, neler kaybettirdi?
Gazetecilik bana çok şey kaybettirdi. Bu söylenir mi bilmiyorum, ama ben şuan mesleğim yüzünden eşimi kaybetmek üzereyim. Kazanç olarak sadece bir tek arabam var. Ama manevi olarak, bana çok şey kazandırdı. Çünkü çok güzel arkadaşlıklarım ve dostlarım oldu. Şuanda üst düzeydeki insanlardan beni tanımayan yoktur diye düşünüyorum. İkili ilişkilerim nedeniyle de açamayacağım kapı yoktur. Meslek sayesinde tanımadığım insanları tanıdım ve bu insanlarla kalıcı dostluklar edindim. Yine bu da benim için bir anıdır, bir gün akşam evdeyim, Tansel Önder aradı, ‘Bak seni kiminle görüştüreceğim’ dedi ve telefonu verdiği kişi Erman Toroğlu. Çine Madranspor’un Burdur’da oynadığı bir maçta hakkını yemişlerdi. Erman Toroğlu ile birlikte bu haksızlığı, bir hafta gündemde tutmuştuk. Ben yerelden o da benim gönderdiğim görüntüleri incelemişti. Kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde benim çok başarılı gittiğimi ve bu şekilde devam etmemi söylemişti. Yine dostlarım sayesinde telefonla Fenerbahçe Eski Başkanı Ali Şen ile görüştüm. Bu fırsatı yakalamışken kendisinden Fenerbahçe’yi Aydın’a getirmek için rica ettim. Beni kulüp yetkililerine yönlendirdi ama diğer programlar nedeniyle Fenerbahçe’yi buraya getirtemedik.
TEK UHDESİ 90 DAKİKA MAÇ SPİKERLİĞİ YAPMAK
- İçinizde herhangi bir uhde var mı?
Yaşam boyunca içimde kalan uhde, televizyonlarda 90 dakika futbol spikerliği yapmayı çok istiyorum. Kendime de bu konuda çok güveniyorum ve konuda da çok iddialıyım. Televizyonlar şifreli olduğu dönem Fenerbahçe’nin maçı varken, ben kulaklık ile radyodan dinlediğim maçı AYTV’de canlı anlatım yaptım. Bu konuda beni deneseler mutlaka bir yerlere giderim. Bu uhdemi yerine getirmek için emekli olduğumda yine bu işi yapacağım. Ömrüm yeterse ve bu kalp beni yarı yolda bırakmaz ise mutlaka bir gün maç spikerliği yapacağım. Benim oğlumun isminin Mete olması, trafik kazasında hayatını kaybeden Samsunsporlu Mete’den gelir. Onun ailesiyle de tanışmayı çok istiyorum, ama ne yaptıysam Mete’nin ailesine ulaşamıyorum. Mete Kıbrıslıydı, Altay’da oynuyordu. Bir gün ‘oğlum olursa ismini Mete koyacağım’ dedim ve oğlumun ismini o yüzden Mete koydum. Çünkü onunla birlikte 12-13 futbolcumuzun öldüğü o kaza beni çok etkiledi.
- Yeniden dünyaya gelseniz ne iş yapardınız?
Gazeteci olmazdım. (Gülüyor) Futbolcu olmaya çalışırım.
- Futbol spikerliği?
Dili, görgüsü olan üst düzey bir spiker neden olmasın ki onlardan bir tanesi de Ertem Şener’dir. Hep aklımdadır, Ertem Şener’le beraber çıkıp maç anlatmıştık. Ertem Şener şuanda Türkiye’nin en iyi maç spikeri. (Gülüyor) ‘Öpüyorum her yerinden’ çıkışını yapan kişidir. Benim iyi bir arkadaşımdır ama o kendini çok geliştirdi. Onun gibi olmayı çok isterim. Gene dünyaya gelsem, spikerlik ya da futbolu seçerim.
-Aydın’la ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bence daha iyi şeylere layığız. Kent Meydanı’nda pastanelerin olduğu dönemi bilirim, arkasında ağaçların olduğu… Daha güzel şeyler yapılabilir, bence Aydın daha yüzde 50 düzeyinde.
“AYDIN’IN SORUNLARI YILLARDIR AYNI”
- Aydın’ın bilinen meseleleri vardır, sorunları vardır. Aydın’ın gündemi siz mesleğe başladığınızdan itibaren ne kadar değişti?
Aydın’ın sorunları yıllardır hep aynı. Bu da oldu dediğimiz ne var? 14 yıldır her aday adaylarından, adaylarından duyarım. ‘Çıldır Havaalanı da Çıldır Havaalanı’ diye, 100 metre pisti bile uzatamıyoruz. Tesislere, yeşil alanlara bakıyorsun… Bir de biz Aydınlılar çok tepkisiz bir milletiz. Kimse bana dokunmasın, ben de kimseye bir şey söylemeyeyim zihniyetinde.
- Sizde de var mı bir Aydınlı olarak bu zihniyet?
Benim kimseden çekincem yok, ama çalıştığım konum itibariyle ikili ilişkilerimi iyi kurmak zorundayım.
“AYDIN BASINI YENİ YENİ KENDİNE GELİYOR”
- Aydın Basınını değerlendirir misiniz?
Aydın Basını yeni yeni kendine geliyor. Bundan sonraki süreçte belki daha iyi olacak. Çok genç bir nesil yetişiyor, istihdam yaratılıyor yerel basında. Yerel basın gündemi belirliyor. Şehri yönetenler yerel basın okumadan geçmiyor. Kimsenin eleştiriye tahammülü yok. Eleştirdiğiniz zaman bir şekilde intikam almaya çalışılıyor. Hızla diğer illerdeki yerel basın seviyesine geliyor.
Yeni bir genç nesil yetişiyor. Örneğin Cemiyetin ödül töreninde teşvik ödüllerinde mümkün olduğunca genç arkadaşlarımızı seçtik ki, onları bir nebze onurlandırmak çok önemli. Hırslandıracağını, daha iyi şeyler yapacağını düşünüyorum. Teşvik ödüllerinde kimse bilmiyordu ödül alacağını, kimseye bilgi vermedik. Atladıklarımız elbette vardır…
“DUYGUSALLIKTAN ÇOK ŞEY KAYBETTİM”
- Ne öğütlersiniz yeni yetişen arkadaşlara?
İlişkilerini seviyeli tutmalarını öneririm. Ne çok uzak, ne çok yakın olmalılar. Kendi düşüncelerini mesleğine yansıtmaması gerekiyor. Bir de duygusal olmamak lazım bu işte. Ben duygusallıktan çok şey kaybettim bu meslekte. Duygusallığın bu işte yeri yok. Duygusal değil cesur olacaksın bu işi yaparken. Birilerine dokunacak diye ben bunu pas geçeyim, görmezden geleyim noktasında olursak hep öyle gideriz. Bir de istikrar çok önemli.
Ben bu işin okulunu okumadım, bu işin fırınına girmedim. Ben kendi kendimi geliştirdim sürekli olarak, kendimi yeniledim. Günde 8, 9 gazete okuyorum ben 4 tane yerel gazete hatta daha fazla, 5, 6 tane de ulusal gazete okuyorum. Sürekli gündemi takip eden bir insanım.
“ÖNCE ÖZ ELEŞTİRİYİ KENDİMİZ YAPACAĞIZ”
- Yerel Basınla ilgili çalışmalarınız var Aydın halkı yerel basına sahip çıksın diye bir mücadeleniz var, sonuç getiriyor mu çabalarınız?
Önce öz eleştiriyi, kendimiz yapmamız lazım. Bugün sizin gördüklerinizi 8-10 yıl önce herkes görseydi daha farklı olurdu. Nedir bu? Alışmış bir zihniyet var yerel gazeteciliği küçümsüyorlar. ‘Nasıl olsa bedava veriyorlar ne para veriyorsun’ diyorlar. Ve hala daha bedava gazete dağıtılıyor Aydın’da.
FENERBAHÇELİ, AMA FANATİK DEĞİL
- Aydınspor’u, futbolu çok seviyorsunuz. Hangi takımı tutuyorsunuz?
Aslında Fenerbahçeliyim, ama fanatik değil. Aydınspor’un ayrı bir yeri var. Mümkün oldukça hiçbir maçı kaçırmam. Bugün Galatasaray, Beşiktaş ve ya Karabükspor hangisi Avrupa’da maça çıkarsa onları desteklerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.