Mehmet Yaşar ÖZTEKİN

Mehmet Yaşar ÖZTEKİN

BİR KEZ DENESEM NE ÇIKAR?

Bu ne utanmazlık, bu ne alçaklık! diyeceksiniz. Yaşamaya susadınız herhalde, dolambaçlı mantık yollarıyla siyasal sorunları tartışmaya kalkışıyorsunuz.

Hem sırnaşık, küstahça davranışlarda bulunuyorsunuz, hem de korkudan ödünüz patlıyor.

Saçmaladığınız zaman keyfinize diyecek yok, ama küstahlığa başladınız mı, hemen ürküyor, özür üstüne özür diliyorsunuz. Bir yandan bize korkmadığınızı söylüyor, öte yandan yaltaklanmaktan geri durmuyorsunuz.

Bizi hıncınızdan dişlerinizi gıcırdattığınıza inandırmaya çalışırken güldürmek için nükteler savuruyorsunuz.

Nüktelerinizin bayat olduğunu bilmiyor değilsiniz, ama taşıdıkları değer dolayısıyla pek de sevinmiş görünmüyorsunuz.

Belki gerçekten acı çektiniz, fakat çektiğiniz acılara hiç mi saygınız yok!

Söyledikleriniz kısmen doğru olmakla birlikte efendilik eksik sizde, gururunuz yüzünden, ufacık bir şeyi sorun yapıp içinizdeki gerçeğin ipliğini pazara çıkarıyor, değerini beş paralık ediyorsunuz. Bir şeyler söylemek istediğiniz anlaşılıyor, fakat korkudan son sözleri eveleyip geveleyip duruyorsunuz.

Açık konuşacak kadar kararlı değilsiniz, ürkekçe bir küstahlık sizinki! Anlayışınızla övünüyorsunuz, bir yandan da tereddütlerle dolusunuz;

Çünkü kafanız işlediği halde yüreğiniz kötülük batağına gömülmüş;

Oysa yüreği temiz olmayanın anlayışı da kıttır.

Ya o küstahlığınız, sırnaşmanız, kırıtmalarınız! Yalan, yalan, hepsi yalan!

Yukarıda ki sözler; 20 yıldır aktif siyaset, iki yıldır naçizane gazetecilik yapmaya çalışıyorum. İşte 20 yıldır kapı aralığından konuşmaları dinlemekteyim. Ezbere bildiğim bu sözlere edebi bir biçim verdim.

Her insanın anılarında herkese söyleyemeyeceği, ancak dostlarına açabileceği şeyler vardır. Hatta dostlarına bile açılamayacak, gizli kalması koşuluyla yalnız kendi kendimize itirafta bulunacağımız durumlar olur. Ama bir de öyleleri vardır ki, kendi kendimize bile açmaktan korkarız. Her aklı başında insanın dağarcığında bile böyleleri yığınla bulunur. Daha doğrusu, insan aklını başına topladıkça bunlarında sayısı artar. Geçenlerde, eski serüvenlerimi kafamda şöyle bir toparlayayım diye karar verdiğim halde şimdi bir türlü yapamıyor, büyük bir tedirginlikle çoğunu geçiştirmeye çalışıyorum...

Yalnız hatırlamakla kalmayıp, bunları birde yazmaya karar verdiğim şu anda bir deneme yapacağım. İnsan kendi kendisiyle içli dışlı olabiliyor, gerçekleri çekinmeden söyleyebiliyor.

Bir nokta daha var:

Neden anılarımı ileride yazmak istiyorum? Anılarımı kağıda dökmeden, zihnimden geçirmekle yetinemez miydim?

Orası öyle, ama denemelerim kağıt üzerinde daha bir görkemli duruyor. Böylece etkisi daha da artacak, kişiliğim üstünde daha doğru bir yargıya varabileceğim;

Buna birde üslup güzelliği eklenecek.

Ayrıca, içimi dökmekle belki rahatlayacağım. Sırası gelmişken söyleyeceğim, eski bir anım var ki, şu sıralar canımı sıkıp duruyor. Geçenlerde birden kafama takıldı, o günden beri de, hep kulağımda çınlayan hüzünlü bir müzik parçası gibi, bir türlü aklımdan çıkmıyor.

Böyle anıların yüzlercesi var bende, zaman zaman bunlardan bir tanesi üste çıkarak beni bunaltmaya başlıyor. Yazmakla bunlardan kurtulacağıma inanıyorum nedense...

Bir kez denesem ne çıkar?

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.