Ali İhsan Dilmen

Ali İhsan Dilmen

Kırmızı Buğday

Kırmızı Buğday

KIRMIZI BUĞDAY

Yazar: Ahmet BÜKE

Yayınevi: Can yayınları

Alanı: Edebiyat/Roman

Kitabı bir dostum, aynı yazarın Deli İbram isimli romanıyla birlikte hediye etti.

Kitapların ikisini de hemen okudum.

Yazar Manisa ilimizin Gördes ilçesinde doğmuş.

Hasılı bölgeyi ve bölge insanını iyi bilen bir kalem erbabı.

1900’lü yıllardan günümüze bölge insanının gündelik hayatı, Osmanlı yönetiminin toprak düzeni, bu düzen içinde toprağı mülk edinen ağalar, onların yarıcıları, yani üretilen mahsulün ortakları, yevmiyeci olarak çalışanlar var..

O dönemlerde devlet, kurulu düzeninin sürekliliği açısından ağalar ve beylerden yanadır.

Devlet adına vergi toplayan mültezimleri vardır.

Devlet, aldığı vergiye bakar.

Toprak sahipleri, ordunun iaşesi için bedel öder ve kendileri askere dahi gitmez.

Askere gidenler köylülerdir..

Ege bölgesinin birçok yerinde yaşayan kendilerine tenlerinin renginden dolayı Arap denilir..

Bu insanlar Manisa’nın değişik yerlerinde de yaşamaktadır.

Araplara bazı ağa veya bey tarafından, yahut onların kahyaları tarafından yevmiyeleri çocuklar veya kadınlarla bir tutularak verilir..

Yani tam ırgat yevmiyesi bile verilmez onlara..

Romanın kahramanlarından biri de Arap Ali'dir.

Arap Ali, yoksul ailenin ferdi, adeta eli ayağıdır.

Ali'nin hasta babası, annesi beyin şerrinden korumak için dağdaki yörüklere emanet etmesini istediği biricik kız kardeşi Dünya'yı Gördes dağlarında yörüklere emanet vermiştir.

Kız kardeşi Dünya, Arap Ali'nin savaş meydanlarında tutunduğu bir umut, üstlendiği kutsal bir vazife, anasına verdiği sözün omuzlarında taşıdığı vebalidir.

Ali askere gittiğinde, Çanakkale Savaşında, Filistin'de Trablusgarp’ta emir erliğini yaptığı Aydın Çine'den Teğmen Cemil'in posta eri olarak görev yaparken annesine verdiği sözü adeta iman eder ve ölmeyeceğine inanır.

O, sürekli kardeşi Dünya'ya kavuşacağı ve annesine verdiği sözü gerçekleştirme hayaliyle yaşar..
Arap Ali'nin hayali kız kardeşine, Teğmen Cemil'in ise Çine'de bıraktığı annesine kavuşmaktır.
Mukadderat bu insanları buluşturmuş ve ülkenin içinden geçtiği savaş ve buhranlı günlerin yoldaşı, sırdaşı kılmıştır.

Kitabı okurken uzun ayrılıklardan, bitmek bilmez günler, geceler, aylar, yıllardan sonra bir umutla geri gelecekleri, tren istasyonu veya bir vapur iskelesinde bekleyenlerin, bekleyip kavuşanların, umutla kavuşmayı bekleyenlerin hikayesine tanık oluyor, içiniz burkuluyor, istemsiz bir şekilde yutkunuyor ve gözleriniz doluyor..

Bu hikaye aslında topyekün Anadolu'nun son yüz elli yılının hikayesidir..

Cihan harbinden şehit olmadan çıkan bu insanlar, savaş sonrasında yolları ayrılsa bile sonrasında verilecek Kurtuluş Savaşında da Manisa'da Milli Mücadele’de yine yolları kesişecek, bu sefer içeride eşkıya ve Yunan ile işbirliği yapanlar, sarayın talimatları doğrultusunda hareket eden memur, eşraf, toprak ağaları ve onların yönlendirmesi ile savrulan köylüler ve düzensizlikten istifade ederek halkı zulmeden eşkıyalara karşı mücadelede kader birliği yaparlar.

Cephede düşmanla vuruşmak kolaydı da ancak şimdiki durum net ve berrak değildir..

Arap Ali, Teğmen Cemil, Gani Dayı, Yiğitbaşı Üsen, Müftü Ahmet Efendi, Hacı Ethem Bey, Köstenli Üsen, Dağlarda Efeliğe soyunan Maya, Hacıbey, Mahmut bey, Yusuf ve diğerlerinin hikayesidir.

Bu hikayenin birde olumsuz kişileri vardır.

Toprak sahibi, ittihatçılığı bile kendi çıkarlarına kullanan Adnan bey, kahyası Zaim efendi gibi..

Tarlayı sürüp eken rençberler, bağları, bahçeleri, budayanlar, ancak karınlarını doyurabilen, zar zor bir çift öküze sahip olan köylüler, yarıcılar, rençberler, hasılı karın tokluğuna çalışan insanların hikayesi..

Ülkenin ahvali böyle iken kendi dertlerini unutarak üzerlerine düşeni yapmada ortaya koydukları gayret..
Kurtuluş Destanında; İzmir, özellikle de Manisa’da verilen mücadelenin hikayesine tanıklık edeceğiniz bir eser..

Kitabı okurken bunu tanıtımda paylaşayım diye ayraç koyduğum yerler arasından yörük iki kardeşin ve obanın hikayesini koymayı uygun gördüm.

Bu hikaye bana yurt sevgisini ifade etmesi bakımından daha anlamlı geldi.

Umarım size de öyle gelir.

Hikayeyi Arap Ali'nin gönlünü verdiği Maya, Arap Ali'ye anlatır.

Kitaptan, “Evvel zamanda tam bu yaylada bir Yörük beyiyle karındaşı yaşarmış.

Obalarıyla mutlu mesut, kimseye karışmadan dolanırken omzu kalabalık Osman Ağa diye bir adam peydahlamış.

Demiş ki, ‘Dağda bayırda gezip durmak yok.
Konacaksınız, kalkmayacaksınız bir daha!
Kaç kelleniz var, o kadar da verginiz var..’
Büyük cenk olmuş aralarında.
Yörük beyi insanını daha fazla kırdırmak istememiş çekip gitmeye karar vermiş.
Karındaşı şu tepenin ardındaki Çomak Dağına gidip saklanalım dediyse de lafını dinletememiş.
Sonunda iki kardeş ayrılmış.
Küçük olanı yurdunun dağlarına çekilmiş, Yörük beyi ise elde kalanıyla düşmüş yollara.
Karlı yaylaları, ormanları, çölleri geçmiş.
Kızılırmak derler bir kudretli suyun gün doğusuna kadar çekilmiş.
Orada kendi kanından, canından Türkmen boylarını bulmuş, Yörük beyine ve halkına dışarlıklı gibi bakan olmamış konduğu yerde.
Tavla tavla şahbaz atlar, katar katar kızıl develer yedeklemişler, kınalı koçlar dizmişler çadırlarının önüne, erlerini kaza benzer kızlarla evermişler.
Yani Yörük beyi görmediği bir varlıkla gönenmiş gurbette.
Gel zaman git zaman adı batasıca zorba Osman Ağa ölmüş.
Çiftliğine baykuşlar tünemiş, dirliği bozulmuş, düzeni yıkılmış.
Böyle olunca dağlardaki küçük kardeş yeniden yaylasına dönmüş ve ağabeyine bir ulak yollamış.
Haberci, Yörük beyini bulana kadar dokuz atını çatlatmış, sonunda menziline ulaşmış.
Bey kızıl obasının önüne oturmuş, kiriş ve tokmakla bakmamış bile.
Yorgun adam diz çökmüş, ‘Beyim düşman öldü, deren çözüldü, suyun çağladı, tohumun çatladı, deven mayalandı.
Dönmen lazım artık, demiş.
Bey, ’Neden döneyim? Burada misafir değil ev sahibiyiz,’ demiş.
O zaman ulak bir sıla türküsü tutturmuş.
Bey boynunu kırmış ama yine de fikrinden dönmemiş.
Ulak bu defa keçi kılı heybesine uzanmış, yere hayıt dallarını ve mor çiçeklerini sermiş, hava hayıt kokusuyla dolmuş.
İşte o vakit Yörük beyinin gözleri dolmuş, ‘Gurbette şan ve bolluk içinde yaşamaktansa yurdumda garip ölmek yeğdir, toplayın denkleri, gidiyoruz,’ demiş..
Ya, işte böyle Arap Ali! Hayıt kokusu duymadan yapamayız biz. Mutlaka döneriz nereye gitsek de.”
Kalktı. Arap Ali'nin karşısına bağdaş kurdu.
Ellerini avuçları içine aldı.
“Ama neden döneriz, biliyor musun?
Yaşamak için!
Ölüm hak, yaşamak helaldir….”shf:471-472

***Okundu.

whatsapp-image-2025-08-15-at-00-26-41.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İhsan Dilmen Arşivi

Zorba

11 Haziran 2025 Çarşamba 07:00