Anlamak...

Anlamak istiyorsunuz öyle mi? Öyleyse bir de şu açıdan bakın. Benim hastanemde güzeller güzeli canım dediğim bir meslektaşım var. Abla derim ben ona .... abla. Türünün son örneği olarak kalmış nadir insanlardan biridir. Onu herkes sever. Sohbeti çok tatlıdır. Güldürür. Onunla aynı ortamı paylaşmak enerji verir. Çünkü mutlaka sizinle uğraşacak sizi keyiflendirecek. Bazen de hafif kızdıracak bir şeyler bulur söyler. Ve hal böyle olunca kendisiyle tatlı tatlı çekişmeden duramazsınız.

Ama kimsenin tahammül edemediği bir davranışı daha vardır: Dedikodu. 

Herkes onu dedikodu yapıyor sanar ve tahammül etmekte zorlanır. Ama kimsenin anlayamadığı şey şu o asla dedikodu yapmaz. Çünkü o birine iyi ya da kötü bir şey söyleyecekse gider onu o kişiye zaten söyler. Ama birileri o kişi hakkında benim  ..... ablama bir şey anlatmışsa. Kendi söyleyeceği sözlere ek olarak. Şu kişi senin hakkında bunları dedi demekten çekinmez. 

Ne kadar komik değil mi? O dedikodu yapmaz. Ama insanların onun yanında yaptığı dedikoduyu anlatınca adı dedikoducu olur. Çünkü benim o ablamın içinde bir insanın yüzüne söyleyemeyeceği bir duygu bir düşünce barınmaz. Başkalarını da kendisi gibi sandığından içinde zerrece art niyet olmadan yapar ne yaparsa. Ama gelin görün ki kendi içimizdeki karanlığa onu da bulaştırmadan içimiz rahat etmez. Sebep bizken suçlu hep bir başkası olur. Aslında bunun adına sadece insan doğası diyoruz. Çünkü içimizde bizimle birlikte doğup gelişen sevgi, nefret, şefkat, hırs, merhamet, üzüntü gibi duygulara ek olarak bir de önemli olma istediği vardır. İşte bu istek yüzünden doğamız suçu ve yanlışı hep başka birinde arar ve aradığı içinde bulur. 

Anlamak mı istiyorsun. İşte o zaman yapmanız gereken kendinizden çıkıp o insanın aklıyla kalbiyle bakmaktır. Ancak o zaman anlarsınız. Hayatı ve insanları anlayabilirsiniz. Ama anladığınız şeyi yorumlayamazsanız. Bunu dışarıya vuramazsanız anlamış olmanın ne kıymeti var? 

Yaşıyorsunuz yaşamasına ama yaşam manadan uzaksa, ne gelişir ne de geliştirebilirsiniz. Bir yazımda haklı olmak mı yoksa mutlu olmak mı istiyorsunuz diye sormuş ve ardından 23 tane mesajla sorulmuş soruya cevap verdim. Tüm sorular birbiriyle aynıydı.

Soru: Neden ikisi aynı anda mümkün değil? 
Cevap: Yaşam hep aynı kısır döngünün içinde, aynı kızgınlıklarla, aynı anlaşmazlıklarla sürer ve devam ederse. Amaç diğerinden üstün olmaktan bir adım öteye gidemezse. Manayı anlamaktan uzak bir hayat yaşanır. Anlaşmanın ilk şartı anlamak olduğuna göre, savaşı bırakmanın ve mutlu olmanın başka bir yolu yoktur. Karşımızdakini kendi aklımızla anlayamaya çalışmaktan vazgeçmediğimiz sürece haklı olduğunuzu düşünecek bir sebep mutlaka bulursunuz. 

Mine Mulcar

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum