ÇAKIRCALI EFE
ÇAKIRCALI EFE
Yazar. : Yaşar KEMAL
Yayınevi:Adam yayınları
Türü:Edebiyat Tarihi Roman
Ege Bölgesi Osmanlının kamu düzenini sağlayamadığı, güçten düştüğü, vergisini toplamayı dahi müstelzimlere devrettiği dönemlerde, ağaların beylerin halka zulmettiği dönemlerde gücü yetenin hakkını kendisinin aldığı, işlerini mahkeme kapılarında görmenin mümkün olmadığı zamanlarda suç işleyen insanların dağa çıktığı, hayatını o zorlu şartlarda sürdürmeye çalışmanın telaşında, elindeki gücü mazlum halka karşı, ağanın, beyin emrinde, onların yataklığına sığınarak sağlamıştır.
Bunların çoğunluğu genellikle hayatını sürdürmek için aynı yöntemi kullanmışlardır.
O zamanlar eşkiya ve çeteler sadece yörüklerden olmuyordu.
Aynı dönemde ülkenin durumuna ve bölgesinde yaşayan insanlara göre Ermeni, Rum, Kürt, Çerkez, Arnavut çeteleriyle doluydu dağlar.
Zaman zaman bunlar birbiriyle de çatışır, dağlarda vuruşurdu.
Eşkiya, Çete, Efe adına her ne denirse denilsin ardında hayırla anılacak isim bırakanlar, genellikle zorda kalmadıkça fakire, fukaraya dokunmamış, Osmanlıya, ağalık ve beylik gücünü yoksulu ezmek için kullananların düzenine itiraz etmişlerdir.
Kurtuluş Savaşı günlerine gelindiğinde de direniş güçlerine katılarak mücadeleye omuz vermişler ve eğer bu kurtuluş gerçekleşirse kendilerinde yüzde hayat kurma imkanı bulacaklarına inanmışlardır.
İşte bu imkandır. Efeler ve Çeteleri umutlandıran.
Çakırcalı, Efelerin en kalitelisi denilebilir, onu yakalamaya çıkanlar bile ona zarar vermeden yakalamanın yolunu aramıştır.
Efeleği sürecinde Osmanlıyla anlaşarak üç defa yüze inmesine rağmen Osmanlı yaptıklarıyla onu tekrar dağa çıkmaya zorlamıştır adeta..
Çakırcalı hiçbir kızanını satmamış, umutsuzluğa düşürmemiştir.
Kitabı okuyanlar onun kızanlarından Kara Ali (Ger Ali)nin yakalandığında kendisini gelip kurtaracağına dair katıksız inancına şahit olacaktır.
Bu inanç o kadar güçlüdür ki Ödemiş'te sehpaya çıktığında dahi Çakırcalı'nın kendilerini kurtaracağı inancını korumuştur.
Ki, Çakırcalı onun yakalandığı ve idam edildiğini sonra öğrenmiş ve bu sebeple kendisini bir hayli suçlamıştır.
Kısacası Çakırcalı'nın hayatında büyük değişim sağlayan bir olayı da aktarmalıyım.
Düzde eşkiyadan beter ağalar vardır, halka zulmeden, hükümetin adamlarıyla iş tutan.
Bunlardan biri de Alaşehir'li Tevfik Beydir.
Tevfik bey halkı devamlı Çakırcalı ile korkutur, işlerini öyle yürütürmüş..
Bir gün kardeşiyle yaşadığı toprak, çiftlik ihtilafını çözmesi için çareyi Çakırcalı'yı devreye sokmak, karşılığında gerekirse çiftliği Çakırcalı'ya vermeyi akleder ve teklifini yapar.
Çakırcalı'nın ona cevabını kitaptan aktarayım.
“Efe durur. Konuşmaz. Uzun zaman yere bakar.
Ağır ağır Tevfik Beye yaklaşır, bütün gücüyle tokatı suratna aşk eder. Tevfik Bey yere düşer ve neye uğradığını şaşırır.
“Hacı, gebert şu kahpe dinliyi. Çakırcalı gibi kaç uşağı varmış öğrensin kahpe karılı!.”
Hacı Efenin yanına varır, onu elinden tutar, bir yana çeker:
“Kıymayalım Efem,” der. “Kendi adamımız…”
Efenin bir huyu vardı. Öyle olur olmaz şeyler için kendi adamlarını öldürmezdi. Ne var ki, büyük bir hainlik etmesin. Bu yüzden Tevfik Beyi bağışladı.
Bu olaydan sonradır ki Çakırcalı Çakırcalı oldu.
Ağalara, Beylere sırt döndü. Hiçbir zaman onların aleti olmadı. Ondan hiçbir ağa, bey faydalanamadı. Onları Çakırcalı kullandı. Astı, kesti, soydu. Tarlalarını aldı, fıkaraya dağıttı. Paralarını aldı kızlara çeyizlik, hastalara ilaç yaptı. Çakırcalı bundan sonradır ki babası Ahmet Efeye layık bir oğul oldu. Mütegallibenin düşmanı oldu. Bundan sonradır ki yerini tayin etti. Halk içinde halkın adamı, sarayın, derebeyinin düşmanı. El mi yaman, bey mi yaman o zaman anladı. İşte bu yüzden koca bir imparatorluğa tek başına karşı durdu. Beyden yaman olduğunu gösterdi. Ve Çakırcalı elin Padişahtan da, beyden de yaman olduğunu gördü. Sonuna kadar da ona inandı, güvendi. Bir kere olsun ondan ihanet, kancıklık görmedi. Ne pahasına olursa olsun, hangi şart içinde olursa olsun halk ona elinden gelen yardımı yaptı. Canı pahasına yaptı.
Bazı büyük çarpışmalar oluyordu. Çakırcalı kuşatılıyordu. Gerçekten sıkışıyordu. Kuşatanların yarısı Osmanlının aylıklı zaptiyesi.ise, yarısı, bazen çoğunluğu asker oluyordu. Çakırcalı çarpışmalarda askeri vurmuyordu. Zaptiyeyi ot gibi biçerken, askere dokunmuyordu. Denilebilir ki Çakırcalının takibine giden hiçbir askerin burnu kanamamıştır. Tesadüfler, can kurtarmak için yılana sarılmalar başka. Asker de bunu biliyor, o da Çakırcalıyı elinden geldiğince koruyordu.” shf.101/102
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.