Ali İhsan Dilmen

Ali İhsan Dilmen

Ahmaklık Teorisi / Direniş Teslimiyet

Ahmaklık Teorisi / Direniş Teslimiyet

Kitap Adı: Ahmaklık Teorisi / Direniş Teslimiyet

(Hapishaneden Mektuplar ve Belgeler)

Yazar: Dietrich Bonheffer
Yayınevi : Lejand
Çevirmen: Reyyan Denizci

Kitabı bulup okumama vesile olan kitap hakkında yazılan bir metni öncelikle sizlerle paylaşmak isterim.
Zira bu değerlendirme ve paylaşım hayli önemli

“Almanya tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. Masum insanların dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu.

Genç bir teolog Dietrich Bonhoeffer bu zalimliğe itiraz etti ve bu sebeple hapse atıldı.

Hapisteyken papaz bu konu üzerine uzun uzun düşündü. Sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültür nasıl olur da organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?

Bonhoeffer "sorunun kökeninde kötülük değil aptallık yatıyor" dedi. Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü. Fakat organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. Ne protestolar ne zorlama onlara etki etmiyordu.

Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddediyorlar, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise önemsizleştiriyorlardı.

Aptal insanlar hallerinden memnundu ve saldırıya da hazır haldeydiler. Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikeli oluyorlardı.

Bonhoeffer aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamaya çalıştı:
Aptallık bir zekâ problemi değil ahlâkî bir problemdi. Entelektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı.

İlk etapta aptallığın doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülür fakat bu da yanlıştı. İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyorlardı. Buradan yola çıkarak aptallığın psikolojik değil sosyolojik bir sorun olduğu sonucuna vardı.

İnsanların ahlâkî ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. Diktatör gücünü arttırdıkça aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini kaybediyordu.

Gözüne sokulan gerçekleri inatla reddediyorlardı.

Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz. Büyülenmiş gibiydiler. Değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı.

Onları bu katatonik şizofreni uykusundan çıkarmanın tek yolu bağımsız-özgür olmalarını sağlamaktı.

Bu düşünceler Hitler Almanyasına fazla gelmişti.Bu kadar analizi ve gerçek eleştiriyi hazmedemediler.

9 Nisan 1945 günü sabaha karşı Bonhoeffer'i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler..."

Okur şayet kitabı okursa görecektir ki, bu teolog sadece Nazi Almanyasında tanık olduğu zulümlere itiraz değil, Hırıstiyanlık dininin sorunları hakkında bir çözümleme ve arayış çabası içindedir.

O sadece ortaya çıkan insanlık onurunu zedeleyen, türlü zulümler eden Nazilere değil, onların yaptıklarına sessiz kalan kiliseye, protestanlığa itiraz etmekte bu itirazlarını yine iman ettiği dini doktrin üzerinden yapmaya çalışmaktadır.

O, daha insani değerleri içine alan ve her şeyin sahibi olan Tanrının mesajını bu değerler penceresinden bakarak çözüm üretileceğine inanmaktadır.

Yani bu teolog sadece itirazını Nazilere yaptıklarıyla sınırlı tutmamakta, sorunun nedenlerini kültürde, sosyolojide, insanlar üzerinde oluşturduğu sınırlarda, davranış pratiklerini ortaya çıkaran olgularda aramaktadır.

Ona göre,

“Ahmaklığın doğuştan değil sonradan; insanların kendilerini ahmak yerine koydukları ya da başkalarının onları ahmak yerine koymasına izin verdikleri belirli durumlarda ortaya çıktığına dair bir izlenim edinmek mümkündür.

Ayrıca, ahmaklığın sosyallikten uzak ya da yalnız yaşam süren kimselerde, sosyalliğe meyilli ya da mahkum bireylere ya da gruplara kıyasla daha az yaygın olduğunu da gözlemleyebiliriz. Buradan hareketle, ahmaklığın psikolojik değil sosyolojik bir sorun olduğu ortaya çıkmaktadır.

Ahmaklık, tarihsel koşulların insanlar üzerindeki etkisinin özel bir biçimi, belirli dış etkenlerin psikolojik yan ürünüdür. Daha yakından incelendiğinde ister siyasi, ister dini olsun her türlü şiddetli devrimin insanlığın büyük kısmında bir ahmaklık patlamasına yol açtığı görülecektir.

Aslında bu neredeyse psikolojik ve sosyolojik bir yasa gibidir. İnsanların bazı yetenekleri, örneğin entelektüel yetenekleri körelmez ya da yok olmaz.

Daha ziyade, gücün Yükselişi o kadar korkunçtu ki insanları Özgür bir muhakeme yetisinden mahrum bırakır ve - az yada çok bilinçsizce yeni gelişmeleri kendileri adına değerlendirmeye çalışmaktan vazgeçerler.

Ahmaklar çoğu zaman inatçı olabilir, ancak bu bizi onların bağımsız olduğu fikrine yönelterek yanıltmamalıdır. İnsan, özellikle ahmak biriyle konuşurken, bir şekilde onunla konuşmanın, kişisel bir konuşma yapmanın imkansız olduğunu hisseder. Aksine onun üzerinde güç kazanmış bir dizi slogan, söylem ve benzerleriyle karşı karşıya kalır.

Ahmak bir lanet altındadır, gözleri kör edilmiştir, insanlığı paçozlaştırılmıştır ve sömürülmektedir.
Bir kez iradesini teslim edip salt bir araç haline geldiğinde, ahmağın başvurmayacağı hiç bir kötülük yoktur, ancak bunların kötü olduğunu her zaman anlayamaz.
Burada ise insan karakterine onarılamaz zararlar verebilecek, şeytani bir insanlık sömürüsü tehlikesi yatmaktadır. “ shf. 26

***Okundu

whatsapp-image-2025-05-07-at-02-25-35.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İhsan Dilmen Arşivi

Kuzey

09 Nisan 2025 Çarşamba 09:32